Politika

CHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler!


Levent Kırca’nın bir parodisinden daha önce de söz etmiştim, çok sık hatırlıyorum. Anadolu’da bir köy, yanılmıyorsam 1960’larda bir yılda takılıp kalmış, sonraki yıllara girmemişti! Türkiye bu köyü andırıyor.

Belli aralıklarla benzer gelişmeleri, üstüne bir şeyler eklenmiş haliyle tecrübe ediyoruz. 10-15 yıl arayla kalın mı kalın iddianameler büyük tezahüratla açıklanıyor, aynı tıynette figürler bu kez başkaları için itham edici cümleler kuruyor, olup biteni sorgulayanlara tanıdık sözcüklerle hakaret ediliyor. Benzerliklerin ‘üzerine eklenen’ ise, atılan adımların her aşamada daha cüretkâr oluşu. Örneğin, AYM ve AİHM kararlarına uyulmayabileceği bir süredir fiilen kabul görmüş durumda ve bu yeni bir durum sayılır. Son olarak Tayfun Kahraman’ın yaşadığı, AYM kararlarının artık ilk derece mahkemeleri tarafından da ciddiye alınmayabildiğinin örneği oldu. Herhangi bir AYM üyesinin olup bitene tepki gösterip istifa edeceğini düşünmüyorum kuşkusuz, ‘istifa’ milli-manevi değerlerimizden biri değil. Hal böyleyken AYM’nin muhterem üyelerine naçizane önerim, Ankara’nın havadar muhitlerinden olan Ahlatlıbel’in doğal güzelliklerinden yararlanmaları, hemen karşılarındaki parkın çiçekli yolunda sağlıklı yaşam yürüyüşü yapıp oradaki zamanlarını hoşça geçirmeleridir.

2007 yılında başladığını savunduğum AKP anayasacılığı-hukuk pratiğinin ‘iki buçuk’ başat niteliği var: İlki, o tarihten sonraki anayasa değişiklikleri ve hukuk yaratma-uygulama faaliyetinin bir siyasal ideolojinin/partinin menfaatleri doğrultusunda oluşu.

İkincisi, hukuk-anayasa âlemini ilgilendirir görünen işlerin salt hukuksal gelişme olmaktan çok muhtelif ittifakların zeminini oluşturması, siyasetin o zeminde yapılması. Şimdilerde ‘süreç’ başlığı altında başlatılmaya çalışılan anayasa tartışmaları gibi.

‘Buçuk’ olan kısmı ise, ülkenin topyekûn bir adliyeye dönüştürülmesi, belirli kişi ve kurumların başında yargı kılıcının sallandırılması. Örneği kendim(iz)den vereyim: Bu satırları ‘çeyrek KHK’li biri olarak yazıyorum, çünkü hakkım(ız)daki dava(lar) kesinlikle sonuçlandırılmıyor. Her an bir kez daha üniversiteden atılabilir, yeniden sivil ölü haline gelebiliriz. Bizi yaşamla ölüm arasında bir yerde tutuyorlar ki, koma durumu sürsün ve gerektiğinde çekilecek ‘fiş’ ellerinde bulunsun. Henüz iade edilmeyen meslektaşlarımızdan ise söz etme gereği dahi durmuyorum. Bu bir üslup, yönetim tercihi. ‘Diğerlerine’ verilen mesaj.

Türkiye bir günde gelmedi buraya. Adım adım, sınayarak, deneyerek, tepki ölçerek, bir adım atarak, biraz geri çekilerek, sonra yeni bir adım, bir adım daha… AYM dahil her kurum başına gelen her şeyi hak etti. Tekrar etmekten bıkmayacağım: Bu toplum KHK rejimi karşısında suskun kaldı. İktidar OHAL KHK’lerini kabullenen bir vasata her şeyi kabul ettirebileceğini gördü. AYM korkudan içtihat değiştirip OHAL KHK’lerini incelemeyi reddetti. Bugün yaşanan hiçbir şey KHK’ler ile onca insanın sorgusuz sualsiz sivil ölüme mahkûm edilmesinden daha absürt, daha ‘inanılmaz’ değil. 

Şimdi binlerce sayfalık bir iddianame var ortada. Okuyanlardan öğreniyorum içeriğini, pek sürprizli bir metin değil anladığım kadarıyla! İşimin gereği olmadığı için okumayı düşünmüyorum. Ergenekon-Balyoz devrindeki iddianameleri okumayı denemiş, bir yerden sonra hayatın o savcıların fantezi âleminde heba edilemeyecek kadar kısa olduğunu düşünüp vazgeçmiştim. Fakat iddianamenin bir yerinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir ‘bildirim’ yapıldığını okuyunca ilgilenmek gerekti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı SPK’nin bir hükmüne dayanarak, partiler hakkında kapatma davası açmakla yetkili olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na (YCB) bir ‘bildirimde’ bulunmuş. Türkçesi, ‘CHP yönetimine ilişkin bu kadar belge bilgi var, sana da haber veriyorum, yine de sen bilirsin tabii…‘ demiş oldu.

CHP hakkında bir dava açılma ihtimaline ilişkin doğru sorunun, ‘bu da olur mu?’ değil, ‘şimdi buna ihtiyaç duyulur mu?’ olduğu kanısındayım.  Hukuki mi değil mi, CHP filanca eylemlerin odağı olmuş mu olmamış mı, kapatılır mı kapatılmaz mı, iktidar bunu göze alır mı almaz mı vs… Bunlar son derece yararsız soru ve tartışmalar. Mesele, örneğin YCB’nin başlatacağı bir soruşturma, örneğin bazı parti organlarının görevden el çektirilmesi ile ilgili bir ihtar, örneğin başı sonu belirsiz bir kapatma davası ‘süreci’, iktidar için kullanışlı bir siyasal atmosfer yaratır mı yaratmaz mı? Muhtemel gelişmeleri bu sorunun yanıtı belirleyecek, hep olduğu gibi. Gerisi teferruat ve anayasa-yasa maddeleri üzerine gevezelik. Hatırda tutmakta yarar var, ne geçilecek eşik biter, ne de bir dip var buralarda.

Yazı önerisi: Tanıl Bora’nın ‘memnuniyetsizler’ hakkındaki güzel yazısı. Ola ki partilerin yasaklanması konusunu merak eden olursa, yıllar öncesinden kısa bir değerlendirme yazısı.


Apsny News

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu