Politika

Çoğu anketin müşterisi siyasi partiler –


ANIL CAN TUNCER

@tunceranil

[email protected]

Seçimler yaklaşırken ‘anket enflasyonu’ da göze çarpıyor.

Peki bir anket nasıl yapılmalı? Sonuçlar nasıl okunmalı? Bir anketin güvenilirliği için olmazsa olmazlar nedir?

Diken, meseleyi siyaset bilimi, istatistik ve iletişim açısından ele alıp üç uzmana sordu.

İlk isim Reform Enstitüsü Direktörü Mehmet Ali Çalışkan.

Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi’nin kurucuları arasında yer alan Çalışkan, uluslararası kuruluşlar, özel sektör ve siyasi partiler için birçok araştırma yapmış bir isim. Şimdi de Reform Enstitüsü’nde Türkiye’nin siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlarının tespitine yönelik araştırmalar yürütüyor.

Depremler sonrası göç hareketinin de gözlendiği bir dönemde anketlerin her seçmen grubuna ulaşamayacağını belirten Çalışkan bu çalışmalara bakarken ‘eksik temsil’ unsurunun akılda tutulması gerektiğini vurguladı. Çalışkan’a göre siyasi partilerin oy oranlarına tahmin etmek seçime iki hafta kala anlamlı.

Fotoğraf: Reuters

Türkiye, 14 Mayıs’ta tarihinin en önemli seçimlerinden birine gidiyor. Seçimler yaklaştıkça kamuoyu araştırmaları ve anketlerin sayısı da artıyor. Bu çalışmalar yanıltıcı da olabiliyor.

Örneğin Kasım 2015 seçimlerinin sonucunu tek bir şirket bile doğru tahmin edememişti. 2011, 2014 ve 2018 seçimleri öncesinde de birkaçı dışında çoğu anket ‘karavana’ çıkmıştı. 2019 yerel seçimleri öncesinde dokuz şirket Ekrem İmamoğlu’nun kaybedeceği yönünde araştırma yayınlamıştı. İmamoğlu’nun önde gösteren anketlerin sayısı ise altıydı.

Şu anki tablodaki medya, anketleri hiçbir ayrım gözetmeksizin yayınlıyor. Ancak bu anketlerin birçoğunun metodolojisi bile açıklanmıyor ve temel unsurlar çalışmada yer almıyor. Çoğu site ve gazete de anketleri sadece şirketlerin isimlerini vererek herhangi bir karşılaştırma yapmadan yayınlıyor.

Belli ki 14 Mayıs’a giderken yine anket enflasyonuyla karşı karşıya kalacağız. Diken, bu dönemde anketlere nasıl yaklaşılması gerektiğini uzmanlara sordu.

Kendi pozisyonunu onaylatma, güçlü bir eğilim

Reform Enstitüsü Direktörü Mehmet Ali Çalışkan’a göre çoğunluk, anketlere bakarken durumu anlamak yerine kendi pozisyonu güçlendirme eğiliminde:

”Okuyucuların anketleri okuma motivasyonu farklı. Bazıları durumu anlamak istiyor ama çoğunluk böyle değil. Geniş bir okur kitlesi kendi pozisyonunu onaylama ve güçlendirme davranışı eğiliminde. Medya da bununla uyum sağlamaya çalışıyor. Her biri farklı okuyucu/seçmenin kendini onaylayabileceği araştırmaları yayınlama eğilimine giriyor. Dolayısıyla okuyucunun kendini onaylama motivasyonuyla, medyanın buna uygun ürün servis etme motivasyonu örtüştüğünde her türlü anketi görebiliyoruz.

Geçmişte büyük gazeteler kendi anketlerini yaptırırdı. İdeali, bir denetim mekanizmasıyla birlikte buydu. Tabii şimdi bunun şartları yok. Şu an araştırma şirketlerinden saçılan her anket çok farklı sonuçlar verse bile aynı haber değerine sahip olabiliyor. Bu da bizi hangi araştırmaya güveneceğiz sorusuna getiriyor. Bu da sanırım okura bırakılıyor. Okur da kendisini onaylayan anketlere yöneliyor.”

Çoğunda müşteri siyasi partiler

Kendi kaynaklarıyla anket yapan araştırma şirketleri olsa da çoğunlukla müşteri olarak partileri gördüğümüzü belirten Çalışkan’a göre partiler, bazı araştırmaları kendi iç süreçleri içinde kullanırken bazılarını ‘iletişim’ aracı olarak servis ettiriyor:

”Medyaya akan araştırmaların ne kadarının nasıl yapıldığını biliyoruz? Araştırma şirketleri iki kaynaktan araştırma yapıyorlar. İlkinde bir siyasi bir parti onların müşterisi oluyor ve böylelikle o kaynakla araştırma yapıyorlar. Diğer durumdaysa kendi kaynaklarıyla araştırma yapıyorlar. Aboneleri oluyor ve onlara her ay rapor yolluyorlar. Buradan da bir mali kaynak geliyor.

Yani biz aslında ya şirketlerin kendi kaynaklarıyla ya da bir siyasi parti için yaptığı araştırmaların sonuçlarını görüyoruz.

Gördüklerimizin çoğu siyasi partilerin yaptırdığı araştırmalar. Bunun da iki boyutu var. Bir kısmı hiç yayınlanmıyor ve partilerin karar süreçleri içinde kullanılıyor. Bir de o partilerin ‘Bu yayınlansın, benim için iletişim değeri olur’ dediği türden araştırmalar var. Bunlar daha çok yayınlanıyor. Ama böyle olunca da bu bir araştırma sonucundan ziyade o partinin iletişim enstrümanı oluyor. Yani anketler iletişim aracına çevriliyor. Bir propaganda aracı, broşür ya da pankart gibi…

Bu durum o araştırmanın o sonucu üretmediği anlamına gelmiyor. Gerçekten de araştırma o sonucu üretmiş olabilir. Ama o parti, o araştırmanın yayınlanmasını doğru buluyor. Ancak elindeki başka araştırmaların servis edilmesini istemiyor… Onları kendi karar süreçleri içerisinde değerlendiriyor.”

Denetim eksikliği

Türkiye’de anketleri denetleyen -sektör içi de dahil- bir mekanizma yok.

Reform Enstitüsü direktörü, bu nedenle her araştırma şirketinin sahaya çıkıp çalışma yaparak sonuçları yayınlayabileceğini belirtiyor:

”Yine de bu, genel olarak söz konusu araştırmada bilimsel metotlara sadık kalınmadığı anlamına gelmez. Türkiye’de yapılan araştırmaların çoğu niyetleri itibariyle bilimsellikten uzak değil. Ama yöntem çeşitliliği var. Bunların sonuçlarındaki farklılık niyetlerden değil yöntemlerden kaynaklanıyor olabilir. Yüz yüze, telefonla, online yapanlar var… Yöntem değiştiğinde anket sonuçlarında farklılıklar oluşuyor, dolayısıyla iki farklı yöntemle yapılmış anketi birbiriyle karşılaştırmak yanıltabiliyor.

Çeşitli demokrasilerde de araştırmalar seçmene ve siyasetçiye bir fikir verir. Siyasetçiye kendi eksikliklerinin nerelerde öne çıktığını söyler. Buna göre de politikasını gözden geçirtir.

Seçmen de -özellikle de kararsız seçmen- kimin iktidara yakın olduğuna bakar ve kazanan tarafa meyletme eğiliminde olur. Dolayısıyla seçmene verilen esas done kim kazanmaya yakın, kim uzak. Yani kısmi bir etki yaratabilirler.

Dünyada bu mesele sektörün kendi içinde çeşitli standardizasyon yöntemleriyle denetim altına alınmıştır. Oralardan geçmeyen araştırmalar haber değerine ulaşmaz. Ancak bizde öyle değil. Sektör içi denetim mekanizmaları olmadığı için her araştırma sonucu eşit değerde haber olabiliyor.

İkincisi de müşteri denetiminden de geçmesi gerekir araştırmanın. Müşteri de denetim mekanizmasını kurup bunu denetler. Biz de biliriz ki bu araştırmanın sonuçları standartlara uygundur. Biz de bu da yok. Bu da bizi tabii şüpheye götürüyor.”

Anketlerde eğilimleri görmek önemli

Çalışkan’a göre anketlere bakarken sonuçlara değil, eğilimlere odaklanmak lazım:

”Aynı şirketin anketlerini arka arkaya koyduğumuzda eğilimleri görmek üzere bir karşılaştırma yapabiliriz. Ama biz Türkiye’de genellikle seçim tahmini odaklı araştırmaların yayınlandığını görüyoruz. Meseleyi tahminlerde doğruyu bilmek olarak konumlandırıyoruz. Bu çok doğru bir araştırma okuma yöntemi değil.

Örneğin MetroPOLL, KONDA, İstanbul Ekonomi Araştırma (Türkiye Raporu) gibi düzenli olarak araştırma yapan şirketlerin kendi içindeki değişimleri incelemek doğru bir davranış. Bunları birbiriyle karşılaştırmak değil… Ama bu değişim eğilimlerinde benzerlikler gösteriyorlarsa bu önemlidir. Örneğin AKP üç araştırma şirketinde de düşüyor ya da yükseliyordur. Ama bunların oranları farklıdır. Rakamlar değil de sistematik eğilimler ne? Önemli olan bu. Momentler, kırılmalar, eğilimler önemli. Onları kendi içinde karşılaştırıp aralarındaki kıyaslamayı da trend bazında yapmak gerekiyor. Çünkü teknikler ve verilerin analizi sırasında kullanılanlar, rakamları farklılaştırıyor olabilir. Bunlar farklı diye ‘yanlış’ dememek gerekir. Eğilimleri okumak gerekir. Teknik, metot, analiz gibi farklılıklardan kaynaklanan rakamları karşılaştırdığımızda doğru-yanlış demeye götürüyor. Sonuca hızlı akıyoruz. Önemli olan trendleri keşfedip etmedikleri.

Türkiye’de hem okurların hem de siyasetçilerin araştırma okur yazarlığı iyi değil. Araştırma okuryazarlığı düşük bir topluluğuz. Onlar genelde sonuca bakıyor.

Tahmin seçime az süre kala anlamlı

Çalışkan’a göre araştırmaların esas ortaya koyması gereken şey oy tahmin etmek değil, toplumsal grupların, seçmen kümelerinin oy verme davranışlarındaki değişimleri keşfetmek: “Tahmin bu arada seçime az süre kala anlamlıdır. İki hafta falandır bu süre. Onun dışındaki araştırmalar eğilimlerin bir haritasını sunar bize.”

Araştırmaların büyük etkisi yok

Türkiye’deki oy verme eğilimlerin şekillenmesinde ‘topluluk’ odaklı düşünüldüğünü belirten Reform Enstitüsü direktörü, yüzde 20-25’lik bir kesiminse bunun dışında hareket ettiğini söylüyor.

Çalışkan’a göre bu kesimin oy vermesinde güvenilir araştırmalar, karara yardım eden girdilerden birisi ancak sanıldığı kadar büyük bir etkisi yok:

”Türkiye toplumu genellikle oy verme davranışında topluluk odaklı düşünür. Mesela Kürt, Alevi, Sünni seçmen deriz… Bunları topluluk olarak görme eğilimindeyiz. Gerçekten de bu yaygın. Toplumun yüzde 80’i bu perspektiften oy verir.

Öte yandan yüzde 20-25’lik bireysel oy verme davranışında olan topluluk var. Bunların oyları daha çok dolaşmaya açıktır. Kendini değiştirmeye, yeniliklere ya da yeni ortaya çıkan siyasi harekete eğilim gösterebilir. Esas olarak bu yüzde 20-25, siyasetin aktörler düzeyinde nasıl seyrettiğini izleyerek kararlarını oluşturur. Hem de bunlar içinde kazanmaya yakın olanların kim olduğunu anlamaya çalışırlar. İşte bu kararını oluştururken güvenilir araştırmanın katkısı vardır seçmene. Ama tabii bunun etkisi minimaldir.

Böyle bir seçmeni düşünelim. Araştırma okuyor, sokak röportajları izliyor, liderleri izliyor ve bileşik bir karara varıyor. O karara varırken araştırma da kararının girdilerinden birini oluşturuyor.

Aslında zannedildiği kadar araştırmaların büyük etkileri yok. Araştırmalar zaten oluşmuş kararın sonuçlarını anlatır. Ama henüz karar vermemişler için bu tür bir girdi oluşturabilirler.”

‘Eksik temsil durumu’na dikkat

Çalışkan deprem sonrası göç hareketini de vurgulayarak anketlerin her seçmen grubuna ulaşamayacağına dikkat çekip ve ‘eksik temsil durumu’ uyarısı yapıyor:

”1,5-2,5 milyon arasında insanın şehirlerini terk ettiğini görüyoruz. Bunu anlamak kolay değil bu dönemde. Yurt dışı oylarını anketlerde göremiyoruz. Yeni vatandaş olanlar neredeyse hiç yansımıyor. Bazı seçmen gruplarına ulaşmak zor. Örneğin ev kadınları. Oralar çok eksik yansıyor olabilir. Bir de sosyo-ekonomik durumu yüksek olanlara ulaşmak zordur.

Dolayısıyla anketlere kim yansıyor? Ankete cevap vermeyi kabul eden seçmenin tutumu araştırmalara daha çok yansıyor. Bunlar da pozisyonunu ifade etmekten imtina etmeyen kararlılar oluyor. Bir de pozisyonlarını değiştirmiş ve bunun savunuculuğunu yapmaya yönelenler oluyor. Bunları okuduğumuzda aslında o ankete cevap vermeye karar vermiş ve bundan imtina etmeyenlerin sonuçlarını görüyoruz.

Her anket okumamızda bu eksik temsil durumunu da akılda tutmakta fayda var.”

Yarın: Prof. Dr. Süleyman İrvan: Sadece oy oranı varsa o araştırma güvenilir değildir

ORC Araştırma müdürü: Kılıçdaroğlu ilk turda seçilecek, AKP çoğunluğu kaybedecek




Apsny News

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu