Politika

Poyraz, Çavuşoğlu’ndan ‘Çiftçi akrabalarım terörist değil’ açıklaması bekliyor


ALTAN SANCAR

[email protected]

@altansancarr

İYİ Parti Genel Sekreteri ve Antalya milletvekili adayı Uğur Poyraz, partisinin siyasette konumlandığı noktayı, “Yeteri kadar muhafazakâr, yeteri kadar demokrat, yeteri kadar milliyetçi” diye tanımladı.

Poyraz, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yaş meyve sebze üreticilerine terörist muamelesi yaptığı belirterek, Antalya’dan aday olan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na seslendi: “Bütün ailesi ve akrabaları örtülü tarımla iştigal ediyor. Antalyalıların, işçilerimizin, tarım üreticilerimizin terörist olmadığına ilişkin çıkıp iki kelam etmeniz gerekiyordu.”


Uğur Poyraz, Altan Sancar’ın sorularını yanıtladı

Antalya Atatürk Parkı’nda görüştüğümüz Poyraz, ‘turizmin başkenti’nde yaşanan temel sorunları, özellikle tarımla uğraşan yurttaşların karşı karşıya oldukları problemleri, iktidar kanadından 14 Mayıs seçimlerine ilişkin gelen açıklamaları ve İYİ Parti’nin siyasetteki yerini değerlendirdi. İşte Poyraz’ın sorularımıza yanıtları:

Siyaseti ve İYİ Parti’yi yakından takip edenler sizin Ankara’dan aday olmanızı bekliyordu. Neden Antalya’dasınız?

Sayın Genel Başkan, Antalya’dan 1. sırada aday olmam kararını verdi. Sayın Meral Akşener hem siyasi tecrübesini hem de siyasi vizyonunu örnek aldığım ve bugün siyasette olma noktasında beni motive eden isim. Akşener ve kurduğu İYİ Parti, bugüne kadar aktif siyasette bulunmayıp da bugün kendileriyle birlikte aktif siyasete girmemin yolbaşçısı. Bu anlamda benim motivasyon ve ilham kaynağım olan Meral Akşener; bir anlamda da kendi bonservisimi teslim etmiş olduğum tek kişi. Bu nedenle bugün Antalya’dayım, burada partimiz ve ülkemiz için çalışıyorum. Benim kendime dair görüşlerim objektiflikten uzak olabilir. Sanıyorum sayın genel başkanımızın bende gördüğü ya da benimle tanımladığı bir durumla alakalı. Zira kendisinin olayları değerlendirmesi çok objektiftir. 

İYİ Parti merkezde

Antalya merkez sağ açısından da önemli bir kent. Akşener’in İYİ Parti’yi tanımlamak istediği nokta açısından bu tercihin bir önemi var mı?

Ben İYİ Parti’yi merkez sağ olarak tanımlamıyorum. Zira merkezin sağı sağ ve merkezin solu da soldur. Kavramların içini boşaltmanın ve onları sündürmenin bir anlamı yok. İYİ Parti merkezde. Yani yeteri kadar muhafazakâr, yeteri kadar demokrat, yeteri kadar milliyetçi. Siyasetin temelini lideriyle ve liderinin kişilik özellikleri, insanlara dokunuşu üzerine inşa etmiş bir parti. Yani şeffaf, duyarlı ve mütevazi. Dolayısıyla bunların hepsini birleştirdiğimiz zaman bunların tanımı İYİ Parti. 

Bugün Türkiye’de merkezi tanımlarken birkaç hususa dikkat etmek lazım. Toplumlar dünyada da Türkiye’de de dönüştü. Bunun olumlu ve olumsuz etkileri var. Günün sonunda Türkiye’de siyaset yelpazesindeki koordinatların da yeri değişti. Mesela bugün Türkiye’de merkez sağdaki diğer alternatifler kim, onu bir sormak lazım. Milliyetçi Hareket Partisi mi? Adalet ve Kalkınma Partisi mi? Merkez soldaki alternatifler kim? Türkiye bu işin sağını solunu gördü. Bunun bir illüzyon olduğunu anladı. Türkiye artık mutlu, huzurlu, zengin, refah içinde, demokrasiyle yönetilen cumhuriyet rejimine, mavi gözlü bozkurtumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün vizyonuyla birlikte ortaya koyduğu ilkelerini hayata geçirme gayretinden asla vazgeçmeyen, hukuku adalete ulaşmak için kullanan, adaleti de merhametin üzerine inşa eden bir ülke olma hedefinde. Her türlü ideolojiye ve dünya görüşüne sonsuz saygım var. Her dine, her dile, her etnisiteye, her mezhebe saygım sonsuz. Onların hepsinin birer zenginlik olduğunu düşünüyor ve görüyorum. Ancak devlet etnisitelerden, mezheplerden, dinlerden, dillerden aridir. Devlet, saygın bir aygıttır. İYİ Parti’nin merkeze koyduğu kutsal olan bireydir, bireyin özgürlükleridir, yaşam hakkıdır, barınma hakkıdır, ifade hakkıdır, düşünme hakkıdır…

Anayasal hakların inşa edilebilmesinden ziyade bu anayasal hakların artık kullanılmasını önemsiyoruz. O yüzden İYİ Parti, farklı görüşlerin aynı masada tartışmaya oturabildiği, tartışmaya oturmaktan zevk alabildiği ve bu tartışmada sebepleri, sonuçları analitik düşünme kabiliyetiyle ve rasyonel çözümlerle ortaya koyabilenlerin adresidir. İYİ Parti şu anki iktidar gibi hamaset yapmaz. İYİ Parti’nin ortaya koyduğu şeyin adı cesarettir. İYİ Parti bugünkü iktidar ve ortakları gibi kurnazlık yapmaz. Biz şeffaf, milletimizin gözü önünde ortaya bir strateji koyarız. 

Yaklaşık bir aydır Antalya’dasınız. Kenti nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’deki birçok ilden göç almış bir kentimiz Antalya. Herkesin eşgüdüm halinde olduğu, uyumlu bir şehir. Ben bu şehirde çok büyük kırılmalar yaşandığını görmedim. Yani siyaset kültürünü, demokrasi kültürünü içselleştirilmiş bir şehir. Bugünkü iktidardan bu beklentisi ve bu umudunu sürdürebilme kabiliyetine haiz. O yüzden bu şehre bizim Atatürk milliyetçiliğini benimsemiş, gerçek demokrat ve bir o kadar da empatik, duyarlı bir siyasetle yaklaşmamız gerekiyor. Yaklaştığımız siyasetin de aslında bizim karakterimiz olması gerekiyor.

Antalya, İYİ Parti’nin ortaya koyduğu demokrat, kalkınmacı ve milliyetçi duruşun en net örneklerinden biri. Aynı zamanda hem tarımın hem turizmin dinamosu. Bu bakımdan çok önemsediğimiz bir şehir.

Örtülü tarım bilhassa önemli bir alan. Pandemide Türkiye’deki gıda arzını sağlayan şehir Antalya’ydı. Sadece Türkiye değil, tüm dünyaya ihracatla birlikte gıda tedariği sağladı. Pandemi döneminde gıda tedariği bir akamete uğramadıysa, dünya ve Türkiye’nin bunun kahramanının Antalya olduğunu bilmesi gerekiyor. 

Örtülü tarımda burada büyük yatırımlar var, tüm fertleriyle bu alanda çalışan insanlar var. “Türkiye’yi doyuruyor” desek yanlış olmaz. 

Kendilerini doyurabiliyorlar mı peki?

Gördüğüm kadarıyla kentte büyük bir işsizlik problemi yok. Antalya’nın temelde yaşadığı problem, nitelikli insan kaynağı sorunu. Korkunç bir hayat pahalılığı var. Antalya hem Suriye savaşının, hem de Ukrayna-Rusya savaşının cephesi haline gelmiş gibi. Çok büyük bir barınma sorunu var. Şu an vasat bir evin kirası, bir asgari ücretin üzerinde, yaklaşık iki asgari ücret. Yani belli ekonomik seviyeye sahip birinin oturacağı evin kirası üç, dört asgari ücrete tekabül ediyor. Burada turizmde ya da tarımda ya da sanayide insan kaynağının temel problemlerinden de biri bu. Kente çalışmak için gelen insan barınamıyor, beslenemiyor, alışveriş yapamıyor. Antalya pahalı ve giderek pahalanan bir şehir. Bu esnaf için çok önemli bir sorun. Esnafın kirası iki, üç, dört asgari ücretle eş değer. Bunu küçük esnaf için söylüyorum. Sadece kirayı, enerji tüketimini sağlayabilmek için bile bir fiyatlandırma politikası oluşturmak zorunda. Geçtiğimiz günlerde Kemer’deydim. Kemer’de gündüz vakti bütün dükkanların tezgâh ve dükkân içindeki ışıkları kapalıydı. Nereden tasarruf ederiz diye çabalayan insanlar var. İnsanlar klimayı çalıştırırken beş defa düşünüyor. Dükkânın ışığını, vitrin ışığını açacakken beş defa düşünüyor. Bu insanlar bu dükkanlarla evlerine ekmek götürecekler, istihdam sağlayacaklar. Bu insanların müşterileri turistler ve bütün bu denklem içinde vitrinin ve iş yerinin ışıklarını açmayan bir esnaf var.

Başka ne gibi sorunlar gördünüz?

Ciddi bir su problemi var. Şu anda yerel gibi gözüken bu sorun, Antalya’nın pandemide tüm Türkiye’nin ve dünyanın yaş sebzedeki gıda tedarikini sağlayan il olduğunu ve turizmin başkenti olduğunu göz önüne aldığımızda, küresel ısınmayla birlikte, önümüzdeki yıllarda daha da sertleşerek, Türkiye’nin genelini etkileyecek bir sorun haline gelecek. Yaşadığımız ve yaşayacağımız iklim krizinde

Antalya’da daha önce otuz, kırk metreden elde edilen taban suyu, şu an 300, 350 metrelere kadar inmiş durumda. Antalya’nın doğusu, yani Aksu’dan başlayıp Gazipaşa’ya giden alanda örtülü tarımla, seracılıkla ve turizmle uğraşanlar artezyenlerle yani kuyu sularıyla su tedariklerini sağlıyorlar. Bu durum Antalya’nın yer altı sularını adeta sonlandırmaya doğru götürüyor. Konya ve Orta Anadolu’daki gibi obruklar oluşturmaya doğru da gidiyor bu süreç. Dolayısıyla burada bu yatırımları muhafaza etmeliyiz ve bu insanların su ihtiyacını kalıcı olarak çözmek zorundayız. 

Çavuşoğlu’ndan açıklama bekliyor

Antalya denince siyasetçi olarak sorunların çözümünde rol oynayabilecek isimlerin başında bakanlık koltuğunda da oturan AKP adayı rakibiniz Mevlüt Çavuşoğlu geliyor…

Bakanlık ve uzun bir süre milletvekili sıfatına haiz olmuş olan sayın Çavuşoğlu’nun bütün ailesi ve akrabaları örtülü tarımla iştigal ederken ne yazık ki; bugün yaş meyve sebze üreticilerine terörist muamelesi yapan cumhurbaşkanına karşı Çavuşoğlu’ndan herhangi bir açıklama duyma şansımız olmadı. Bir açıklamasını -vatandaşın patates soğan fiyatına ilişkin serzenişini Ak Parti’nin bekasıyla ilişkilendirecek şekilde olan bir beyanını- üzülerek okudum. Eğer patates soğana, yaş meyve sebzeye karşı bu kadar duyarlıysanız, o zaman kendi aileniz, akrabalarınız ve dostlarınız dahil olmak üzere, örtülü tarımla uğraşan ve Türkiye’nin gıda tedarikinde ve ihracatında önemli pay sahibi olan Antalyalıların, işçilerimizin, tarım üreticilerimizin terörist olmadığına ilişkin çıkıp iki kelam etmeniz gerekiyordu. Eğer bugün iki kelamı edemiyorsanız, o zaman Antalya’da da siyaset yaparken şapkanızı önünüze koymanız gerekiyor. Bunu gerçekten çok samimiyetle söylüyorum. Muhalif duygularla ya da bir rekabet duygusuyla da dile getirmiyorum.  Sadece tarım değil, her alanda bu böyle. Pandemide yabancı turist tatil keyfi yaparken yurttaşımız evinde mahpustu. Ekmek parası için çalışan turizm emekçilerine ‘aşılıyım’ yazan yaka kartı taktılar. Sayın Çavuşoğlu, bu şehrin vekili ama çıkıp bu muameleye itiraz edebildi mi, edemez. 

Ulaşım olsun, sağlık olsun, eğitim olsun diğer alanlarda da durum aynı. Bir sürü yatırım ya hiç yapılmamış ya yarım bırakılmış. Kendi memleketi Alanya’da temeli atılırken, “3 yılda bitireceğiz” dediği ama 10 yıl sonra bir arpa boyu yol kat edilmemiş baraj var. Devlet hastaneleri, karayolu inşaatları, türlü türlü örnek var. Çıkıp bunlar için bir izahat verebilir mi, veremez. 

Benim artık siyasette ikircikli tutuma da konuşmaya da tahammülüm kalmadı. Türkiye’nin kaybedecek bir dakikası yok. Bizim bir an önce bu seçimleri önümüzdeki takvimden çıkartıp, Türkiye’yi kalkındıran bir yola girmemiz gerekiyor. Dikkat edin büyüten demiyorum. 

Ama iktidar büyüme diyor

Büyüme görecelidir, kalkınma süreklidir. Kalkınmanın kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri, büyümenin sadece popülist rakamlarla tanımlaması vardır. Bunu bir yere koyarak gidiyorum. 

Bir aydır burada olmakla birlikte bu ilin beni bağrına basmışlığıyla ilgili ciddi anlamda sorumluluk duygum devreye giriyor. Antalya’ya, Antalyalılara, Yörükler’e bu anlamda sorumluyuz. Bu şehrin tarımına, hayvancılığına, turizmine, bu şehrin turizmin başkenti ve Türkiye’nin gururu olmasına ilişkin katkımız olmak zorunda. Bu şehrin demokrasi anlayışına, cumhuriyet aşkına, Mustafa Kemal Atatürk sevdasına bizim de katılmamız hem sorumluluğumuzun de hem yüreğimizden geçen gerçek ve samimi duyguların gereğidir.

Başkası adına utanıyorum

İYİ Parti Genel Sekreteri olmanız nedeniyle sizinle biraz da yerelden genele doğru gidelim istiyorum. İktidardan ardı ardına tartışmalara neden olan ve seçimleri ‘darbe’ olarak nitelendirebilecek tarzda açıklamalar geliyor. Bu zaman zaman ‘kaybetseler giderler mi?’ gibi tartışmalara da neden oluyor. Bu tartışmalara bakışınız nedir?

Mevcut iktidar saçmalıkta ve zırvalıklarında sınır tanımaz hale geldi. Bu insanlar yirmi yıldır ülke yönetiyorlar. Yirmi yıl ülke yöneten insanların seçimde bu tür anlamsız, saçma ve zırva cümlelerle vatandaşın karşısına çıkmasından dolayı utanıyorum. Dilimizde ‘başkası adına utanmak’ diye bir tabir vardır ya tam olarak öyle. Ben vallahi, billahi, tallahi başkası adına utanıyorum. Bunlardan utanıyorum. 

Yirmi yıldır zırhlı araçlarla, uçaklarla gezeceksiniz, dünyanın lideri ve Orta Doğu’nun kahramanı olacaksınız falan filan… Sonra geldiğimiz noktada yanınızdaki tüm avanenizle birlikte, “bu seçim bir darbedir” diyeceksiniz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde bizim ağzımıza alırken birkaç defa düşünerek kurduğumuz cümleleri bunlar fütursuzca dile getirebiliyorlar. Bunlar bakan koltuğuna oturuyor. Bunlar cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanı yardımcısı koltuğunda oturuyor. Bunlar bir sürü kritik alanda oturuyorlar. Biraz oturduğunuz yerin hakkını verin. 

Poyraz, bakanlar Süleyman Soylu ile Mevlüt Çavuşoğlu’nu eleştirdi.

Peki siz bu ‘hakkını verememe’ durumunu neye bağlıyorsunuz?

Formasyon eksikliği olduğu çok açık. Devlet yönetme her şeyden önce bir niyettir. Devlette söz sahibi olunca niyetiniz olacak, sonra da formasyonunuz olacak. Ardından da plan, strateji ve hedefleriniz olacak. Bunların niyetleri, planları, hedefleri, projeleri; hepsi kendileri için ya da kendilerine yakın bir grup ve zümre oluşturmak için. Bunların hiçbirinin formasyonları da oturdukları yerlere uymuyor. 

Bu bile başlı başına bir liyakat problemi. 

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu işaret etmenizden hareketle, en sert açıklamalar kendisinden geliyor..

İçişleri Bakanı Soylu’nun bu seçim sürecindeki medyaya yansıyan konuşmalarını görüyorum sadece çünkü takip etmiyorum Soylu’yu. Ben onu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olarak da tanımlayamıyorum. Çünkü hem İçişleri Bakanlığı’nın makamına haksızlık ettiğimi düşünüyorum hem de Süleyman Soylu’ya taşıyamayacağı bir yük tanımlayarak haksızlık ettiğimi düşünüyorum. Soylu’nun bilinçaltının enteresan bir şekilde öne çıktığı, hangi siyaset mühendisinin tavsiyesi olduğunu bilmediğim insanların cinsel yönelimlerine ilişkin toplumun gündemi ve önceliğiyle alakası olmayan bir açıklamalar serisi var. Toplumun önüne koyarak, bunları dile getirme çabasını hayretle izliyorum. Bu siyaset mühendisliği ki çok çirkin bir mühendislik. Bir bilinçaltının dışa vurumu ve bu konu da kişisel problemidir. Dolayısıyla o da benim ilgi ve sorumluluk alanımda değil. 

Takke düştü kel göründü

Seçmenin tedirgin edilmeye çalışıldığı düşüncesine ne diyorsunuz?

Sahada kimse hiçbir şeyden tedirgin değil. Takke düştü, kel göründü. Beş altı yıl önce iddia ve ithamlarının, iftiralarının ve isnatlarının insanların kafasını karıştırdığı doğrudur. Ama insanlar istikrarlı bir şekilde İYİ Parti’nin samimiyetini gördükçe, İYİ Parti’nin bu ülke için bir emniyet supabı olduğu ve bir direnç noktası olduğu fikrini benimsedikçe, bunların altından zemin kayıyor. Hepsinin ayakları havada. Akılları zaten havadaydı, şimdi ayakları da havada. Artık toplum nezdinde karşılıkları yok.  

Bugün sosyal medya dediğiniz alan siyasal iletişimde yüzde 4’lük bir alana denk geliyor. Yüzde 96’da ise konvansiyonel medya dediğimiz televizyon var. Orada da da bu kanalların yayın politikalarına bakan insanlarda gördükleriyle yaşadıkları arasındaki çelişkiyle bazı gazetecilerin bile beyanlarının güvenilirliği tartışma konusu haline gelmiştir. Ben kendilerinin bugünkü ekonomik ve sosyal hayattaki statülerinin kaynağı olan iktidara karşı vefa duygularını anlarım. Onaylamamam ama anlarım. Bu vefa duygusuna saygı da duyarım. Annemin çok kıymet verdiğim bir sözü vardı: “İtibarın varsa para kazanırsın, ama paran varsa itibar kazanamazsın”.

Ben hayatım boyunca anamın, babamın beni büyüttüğü gibi itibarımı her şeyin önünde tuttum ve itibarım için yaşadım. İtibarım için yaşamaya devam edeceğim. Ne mutlu ki, Meral Akşener gibi itibarıyla hayatta var olabilmiş bir liderin yanımda siyaset yapıyorum. İtibarı için Türkiye’de iktidarı değil, itibarının gereği muhalefette olmayı ve muhalefetteki müşterekler üzerinden iş birliğini merkeze almış İYİ Parti kadrolarıyla aynı mücadeledeyim. 

Bu beyhude algı yaratmak için, değiştirmeye çalıştıkları, oynamaya çalıştıkları olgular, bugün hem kendi başlarını yakacak hem 14 Mayıs’tan sonra Türk siyasetinin tarih raflarına herkesin, ‘Kapatalım bu konuyu’ diyeceği bir müsvedde olarak geçecek.

İYİ Partili Poyraz: Nurdağı yerle bir olmuş durumda, çok sayıda insan enkaz altında




Apsny News

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu