Tuvalinde kaybolan kadın; Hale Asaf
H. AHAN TİNİN / Sanat da var / Tiyatro
[email protected]
Kısacık bir ömrün içinde renkleriyle var oldu.
Bir gemi enkazı gibiydi hayatı…
Yaptığı resimlerim çoğu dağılıp gitti.
Çok sevildi. Kimi, gerçekten, ne kadar sevdi?
İçinde yaşadığı toplumun hoyratlıklarıyla nasıl başa çıktı?
Yarım bırakılmış resimler gibiydi yaşam öyküsü…
Otuz üç yaşında bulutlara karışmadan önce, Antonia’ya bile söylemedi hastalığını…
Ne kadar yakın ne kadar uzaktı son sevdiğine? Bilmiyoruz.
Hatta yaşamı hakkında en iyi bildiğimiz; yalnızca resim yaparken mutlu olduğunu sandığımız bu kadının mutsuzluklarının, hırçınlıklarının, kaygılarının nasıl olduğunu hiç bilmediğimiz.
Hale Asaf yaşamındaki kötü karşılaşmaların izlerini renklerle silmeye çalışırken, kimsenin kolay yer değiştiremediği zamanlarda İstanbul, Roma, Berlin, Bursa, Paris arasında sürdüğü hayatında; kimi zaman yoksul kimi zaman konaklarda ışıklar içinde geçmiş bu dünyadan…
Koyu bir karanlığın içinde, tuvalinden yansıyan ışıklarla…
Asmalı Sahne’nin hemen deprem öncesinde ilk sahnelemesini gerçekleştirdiği “Hale Asaf, Yalnız Bir Ruh” oyunu, uzun bir süreden sonra ilk sanat ve tiyatro durağımız oldu.
Araya giren felaketin yaşattığı acılar belli ki oyuncuları da etkilemiş.
Ancak dolu bir cep salonda izlediğimiz oyun için ilk cümlemiz; Asmalı Sahne ‘namuslu bir iş yapmış’ olmalı.
Güçleşen ekonomik koşulların getirdiği; biyografilerden tek kişilik oyunlar üreterek, minimum maliyetle ayakta kalmaya çalışan tiyatro sevdalısı grupların aksine, iyi bir metni kalabalık bir kadroyla sahneleme cesaretini göstermişler.
Biz oyunu matinede izledik. Küçücük salon ve fuaye tıka basa doluydu.
‘Hale Asaf, Yalnız Bir Ruh’ seyircisini bulacak bir oyun, belli ki… Oyun sonunda salonun genel tatmini de bu düzeyde görünüyordu.
Önce oyunun yönetmeni Muharrem Uğurlu’dan başlayalım. Teksti görmediğimiz için tam olarak bilmiyoruz fakat oyunda yönetmenin özgün yorumu varlığını hissettiriyor.
Özellikle oyunun girişindeki sahnede enerji son derece yüksek ve süprizli… Burada oyuncu Osman Ataseven’in katkısını da unutmamak gerek.
Hale Asaf hanımı canlandıran Ceren Gül Şahin de aynı biçimde başarılı bir performans sergiledi. Yalnızca metni takip eden bir oyuncu olmanın ötesinde karaktere derinlik kazandıran bir yorum ortaya koydu.
Diğer oyuncular da görece kısa rollerinin hakkını verdiler.
Oyun metnine gelince sade bir anlatım içinde iyi bir dramatik kurgu ortaya konulmuş. Seyirci için oyundan sonra merak edilecek şeyler var. Fikret Adil, Fikret Mualla, bir dönemin Asmalı Mescit bölgesinde yaşanan ressam ve entelektüel bohemi… Hatta Hale Asaf’ın teyzesi Mihri Müşfik ve onu anlatan Selim İleri’nin “Bir Ölü Kelebek” metni meraklısına, güzel ve doyurucu araştırmalar için ışık tutuyor.
Oyunun süresi tam olması gerektiği kadar. Özellikle salonun fiziki durumu, daha uzun bir sürede havayı ağırlaştırabilir.
Işık ve seçilen müzikler, dar bir sahne alanını verimli biçimde üçe bölerek kurgulamak; her biri oyuncuların, teknik ekibin ve tabii yönetmenin başarısını gösteriyor.
Gelelim gözden geçirilmesi gerekenlere… Oyunun sonuna doğru sahneye getirilen, tahminin 1980’lere ait bir daktilo; sanat yönetimi bağlamında, bir dönem oyunu için doğru bir aksesuar olmamış.
Mihri Müşfik’in yeğeniyle bir çatışması var. Fakat nedeni çok belirgin değil. Sanatsal kıskançlıkla, kişisel kapris arasında bir yorum çıkıyor ortaya, daha net olmasında fayda var. Yoksa böyle bir çatışma yok mu?
Oyundaki bütün kostümler dönem oyunu için iyi seçilmiş olmakla birlikte Fikret Mualla’yı beresi dışında klasik ütüsüz kadife pantolonu ve üzerine bir beden bol gelen ceketi içinde görsek daha içimize sinecekti.
Ancak bütün bunların ödeneksiz bir tiyatronun mali koşullarını dengelerken hangi güçlükleri aşması gerektiğini bilerek söylüyoruz.
Kısaca Asmalı Sahne’nin emeğine sağlık, sezon için seyredilesi bir oyun çıkartmış ortaya.
İzleyiciye ise tek cümlemiz var. ‘Hale Asaf, Yalnız Bir Ruh’ oyununu izleyin. Tiyatro keyfi alacaksanız.
Hale Asaf’a da iyi gelmişti; ruhlarımızın iyice üşüdüğü bu günlerde… Sanat iyileştirir.
Apsny News