Umutsuz durum yoktur – Diken


Dr. FEYZA BAYRAKTAR
@FeyzaBayraktar_
[email protected]
Haftaya pazar günü Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli seçimlerinden biri gerçekleşecek. Doğal olarak, adaylar son ana kadar kendi oy oranlarını arttırma çalışmalarına devam edecek.
Tüm dünyada politikacılar iletişim çalışmalarını ‘algı’ üzerinden planlar ve yürütür. Halk tarafından nasıl algılanmak istediklerini belirler ve o algıyla bütünleşecek bir imaj tasarlarlar. İstedikleri algıyı yaratmak için yaptıkları tüm konuşmaların ve reklam filmlerinin, giydikleri kıyafetlerin, tutum ve davranışların, tasarladıkları o imajla örtüşmesi gerekir. Yalnız, üzerinde ne kadar profesyonelce çalışılırsa çalışılsın, tüm insanların kendilerini nasıl algılayacaklarını asla bilemez ve herkesin algısını tamamen kontrol edemezler.
Özgür irade sanılan tutsaklık alanı
Bugün dünyada tüm büyük markalar, tüketici tutumları ve algı yönetme üzerinde araştırmalar yaparak insanların tüketim davranışlarını kontrol etmeye çalışıyor. Bu çalışmaları o kadar büyük ustalıkla yapıyorlar ki çoğu zaman kendi özgür irademizle seçtiğimizi sandığımız şeyleri aslında manipüle edilerek seçtiğimizi fark etmiyoruz bile.
Tüketici davranışını anlamak ve yönetmek, hala gelişmekte olan bir alan. Bir insanın seçimlerini yaparken birçok farklı değişkenden etkileniyor. Bu nedenlerle, insanların seçimleri -herhangi bir merci tarafından- henüz tamamen kontrol altına alınabilmiş değil.
Aslında, siyasiler ile seçmenler arasındaki ilişkiler de -algıyı yönetmek ve insan davranışlarını şekillendirmek açısından- şirketler ile tüketiciler arasındaki ilişkiye benziyor. Seçmen tutum ve davranışları anlaşılmaya çalışılır ve algı yönetme aracılığıyla bu tutum ve davranışların kontrol edilmesi hedeflenir. Algı yönetimi ekonomi, politika, pazarlama, psikoloji gibi birçok alanın yollarını kesiştiren ve üzerinde birçok çalışma yapılan ayrı bir alan olarak tanımlanabilir. Algı ne kadar ustalıkla yönetilirse insan tutum ve davranışları da aynı oranda şekillendirilebilir. Böylece, özgür irade sanılan tutsaklık alanı daha da genişler.
Hemen herkes seçimi bekliyor. Birçok insan en basit planlarını bile seçim sonrasına erteliyor. Çoğu, bir yandan belirsizliğin yarattığı kaygıyı yönetmeye çalışırken bir yandan da umudunu yitirmemeye çalışıyor.
Umut ve kaygı
Umut ve kaygı birbiriyle zıt denebilecek ve birbirini farklı şekillerde etkileyen duygulardır. İnsanın olmasını dilediği bir şey varsa ve olmasını dilediği şeyin olup olmayacağı belirsizse umut duygusu belirir. Umut, insanın isteklerinin -belirsizliğe rağmen- olacağına dair inancının yüksek olmasıyla ilintilidir. İnanç azalır, karamsarlık artarsa umudun yerini kaygı ve gerginlik alır.
Umut duygusunu, aktif rol oynadığımız ya da üzerinde hiçbir kontrolümüz olmadığı yani pasif kaldığımız durumlarda da hissederiz. Örneğin, açık havada yapılacak bir düğünde o gün yağmur yağıp yağmaması kontrol edilemez ama yağmaması umut edilir. Yani bir olayı değiştirecek gücümüz olmasa bile umut hissederiz. Eğer gerçekleşmesini istediğimiz olaylar üzerinde az da olsa kontrolümüz, durumu değiştirme gücümüz varsa o zaman umut duygusunu daha yoğun hissederiz. Örneğin, bir iş mülakatına giderken hazırlanmak, o işe alınmamıza dair umudumuzu arttırır.
İçimizde hissettiğimiz umut duygusu arttıkça gerçekleşmesini istediğimiz şeyle ilgili -eğer üzerinde kontrol gücümüz varsa- daha fazla çaba harcarız. Yalnız, bir şeyleri değiştirmeye dair gücümüz olsa dahi olmadığına inanmak ya da inandırılmak, karşısında pasif kaldığımız durumlarda hissettiğimiz umut duygusunu bile hissetmemizi engeller. Yani bizi umutsuzlukla baş başa bırakır. Umutsuzluk da çaba harcamamızın önünü keser.
Kaygı ve korku, umudun tam ters yüzü olduğu için, biz umutsuzluğa düştükçe kaygı ve korkumuz da artar. Dolayısıyla, değiştirmeye dair inancımız azalır ve bir tür kısır döngüye gireriz. Böylece, umutsuzluk, kaygı ve korkuyu; kaygı ve korku da umutsuzluğu derinleştirir. Sonuç olarak bizler sadece durur ve bekleriz. Ya da görünmez olmaya çalışırız.
Hayal kurmak umudu arttırır!
Hayal kurmak, umutlu hissetmeye yardımcı olur. Artık hayal kuramıyorsak, yani bir sebepten dolayı hayal kurmaya dair inancımız azaldıysa, umut duygusuyla da yollarımızı ayırırız.
Böyle durumlarda kendimizi tavanında ampulü patlamış, eski bir lambanın asılı olduğu karanlık bir odada kilitli kalmış ve bağırsak bile sesimiz asla duyulmayacakmış gibi hissedebiliriz. Bir yandan da bizi esir alan kaygı ve korku, öğrenilmiş çaresizliğin kırbaçlarıyla bizi iyice sindirebilir.
Böylece, aslında sahip olduğumuz ama asla farkına varamadığımız gücümüzü de kendi elimizle yok etmiş oluruz.
Değişim ihtimali harekete geçirir
Ödül ve ceza sistemi birçok canlının davranışı üzerinde etkilidir. İnsan, herhangi bir şekilde ödüllendirileceğine inanırsa, yani ortada bir ödül ihtimali varsa harekete geçer. Ödüllendirilme ihtimalinin olmadığına inanıyorsa hareketsiz kalır; çünkü hayalini kuracağı ve umut edeceği bir şey yoktur.
Dolayısıyla, insanları ödüllendirileceklerine inandırarak harekete geçirir, asla ödüllendirilmeyeceklerine inandırarak pasifleştirebilirsiniz. Burada bahsi geçen ‘ödül‘ herhangi bir şey olabilir. İnsan kendisi için olumlu yönde değişen her şeyi ödül olarak tanımlayabilir. Maddi zorluklarla dolu bir hayat yaşarken, bu zorlukların bir nebze hafiflemesi bile ödül olarak algılanabilir.
Ne yapabiliriz?
Yazının başında tüm dünyada politikacıların algı yaratma üzerinden insanların seçimlerini etkilediğinden bahsetmiştim. Hiçbir şeyin değişmeyeceği algısını yaratmak, birçok insanı pasifleştirerek, hareketsiz hale getirmek için özellikle kullanılabilir. İnsan zihni daha önceki deneyimlerini de baz aldığı için hiçbir şeyin değişmeyeceğine kolayca inandırılabilir. Yalnız, ne kadar unutturulmaya çalışılsa bile daha önce değişimin gerçekleştiği birçok zaman oldu. Olmaması imkânsız; çünkü koşullar ne olursa olsun değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.
Bu değişim, umudun ve hayallerin çalınmasıyla hayata aktarılmaya çalışılsa bile, umut ve hayallere sahip çıkılarak değişim çarkı olması gerektiği yöne çevrilebilir. Toplama ve çıkartma işleminde sıfır sayısı etkisiz olabilir ama çarpma işleminde sonucu doğrudan etkiler. Önemli olan, manipülasyona maruz kalmasına rağmen insanın kendisini nasıl konumlandırdığıdır.
Bir ödül ihtimalinin olmadığına inanmak, kaygı ve korkuyla birleşince umudu ayaklar altına alır. Böylece, değişim için gerekli adımların atılmasının önü kesilir. Oysa, bir ödül ihtimali her zaman vardır. Sadece insan böyle bir ihtimal olmadığına inandırılır ki hareketsiz kalsın. Ve böylece hiçbir şey değişmesin. Algı yönetimiyle manipüle edilerek insanlar farkında olmadan kendi kehanetlerini gerçekleştirebilir. Yani, korktukları başlarına gelebilir.
Hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanırsak yaratılan algıyı içselleştirir ve manipülasyonun bir parçası haline geliriz. Yani pasifleştirme amacı hedefine ulaşmış demektir. Umuda tutunmadıkça korku ve kaygı imparatorluğunun devam etmesine -istemeden de olsa- izin veririz. Ve hayal kurmadıkça -birçok şeyde olduğu gibi- geleceğimizin de çalınmasına göz yumarız.
“Unutmayalım, umutsuz durum yoktur; umutsuz insan vardır.”
Gelin biz artık o insan olmayalım; çünkü tam olarak da yapılmak istenen bu. Artık izin vermeyelim.
Apsny News