Politika

Nasıl, iyi görünüyor muyum, şöyle yan mı dursam!


MURAT SEVİNÇ

Bir buçuk’uncu eleştiri yazısı…

Oğlum, bir avcı kebabı, bir de yoğurt söyle. Arkasından pilavla komposto yiyeceğim… İki dilber dudağı, dört Ankara tavası al gel…” (Çetin Altan, Ben Milletvekili İken)

Bu kısa yazı hiç hesapta yoktu. İkinci ‘eleştiri’ yazım bir bütün olarak muhalefetin tutumu, Bayarcı ‘milli iradeciliğin’ kimi nasıl esir aldığı ve sonuçları üzerine olacaktı. Fakat iki gündür önüme ‘kimi’ muhalefet milletvekillerinin fotoğrafları düşüyor, tahammül edilir gibi değil. Okuyacağınız yazının tek gerekçesi o şen şakrak muhalif vekillere yönelik öfkedir, başka bir nedeni yok. İşini, temsil görevini layıkıyla yapacak bir avuç milletvekili ise şimdiden sağolsun.

Türkiye daha dört ay önce büyük bir deprem yaşadı, on binlerce insan yaşamını yitirdi. Dehşet verici ve utanma duygusunu yitirmemiş herkesi rahatsız eden bir gelir eşitsizliği, yoksulluk söz konusu. Zamanında demokratik sistemi ‘tramvaya’ benzeten dünya görüşü, bir rejim inşa etti, anayasanın işine gelen hükmüne uyarken işine gelmeyene selam dahi vermiyor. Sayısız saçmalık eşliğinde bir seçime gidildi. Seçim sürecinde -öncesinde olduğu gibi- hemen hiçbir hukuka aykırılığa gerekli tepki gösterilmedi. İktidar blokunun stratejisini ne üzerine kurduğu malum, muhalefetin söz konusu stratejiyi öngördüğü de malum. Nihayetinde hem TBMM hem cumhurbaşkanı seçimi kaybedildi.

Muhalefetin, seçimin selametine ilişkin tüm iddiaları doğru olabilir, ancak ispatlayamadığınız sürece hiçbir anlamı kalmıyor bunların. Geçen gün bir CHP milletvekili tv’de, sandıkların hepsine sahip olamadıklarını, seçim sonucunu değiştirebilecek sandık sayısının varlığından haberdar olduklarını açıklamış. Öyle mi, o zaman -hadi insana zarar gelmesin- o sandıkların hepsi partinizin başında paralansın! Siz ahaliyle dalga mı geçiyorsunuz, ne zannediyorsunuz kendinizi, nasıl bir aymazlık bu böyle.

Yalnızca bir bıkkınlık cümlesi: Anayasaya göre aday olamaması gereken bir kişi aday oldu ve kazandıysa, siz o adaylığı kabullenip ‘çıksın karşıma‘ demekle yetindiyseniz ve size yıllardır hukuku/Anayasayı hatırlatanların yüzüne bakıp, ‘merak etmeyin, geliyor gelmekte olan‘ dışında bir şey söylemediyseniz, seçim sonrası lafı uzatmanın anlamı kalmıyor. (Kılıçdaroğlu’nun ‘hukukçu ve ilahiyatçılara‘ verdiği ödevi başka bir yazıda ele alacağım) Elimizdeki en somut veri şu: Muhalefet seçimi kaybetti. Bir kamyon arkası yazısı: “İleride güzel günler göreceğiz demişlerdi, daha ne kadar gideceğiz?”

“Aman Çetin, Meclis’in içine ait işleri sakın yazma. Biz hepimiz ne de olsa burada aynı tekkenin içindeyiz. Dövüşürüz, kavga ederiz, hırlaşırız ama yine de kendimize ait meseleler kendi içimizde kalmalı...” (Çetin Altan, Ben Milletvekili İken)

Muhalefet aylardır ve haklı olarak bu seçimin Cumhuriyet’in en kritik seçimi olduğunu dile getiriyor. Sonuç? Demek ki Cumhuriyet’in en kritik seçimi kaybedildi. Birileri TBMM’ye girdi, ne güzel, başarılı olsunlar. Önder Algedik helak oldu yazıp çizmekten; çoğu muhalif milletvekili ya meclise/oylamalara pek uğramıyor ya da iktidar önergelerine neredeyse MHP’lilerden daha fazla destek veriyor ve bu hükümet sisteminde parlamentodaki azınlığın hiçbir önemi yok.

Durum buyken, seçimi kaybetmişken ve ‘milletvekili’ Can Atalay hâlâ cezaevindeyken…. Mütemadiyen, rozetiyle gülümseyen vekil fotoları görüyoruz. Milyonlarca insan büyük bir hayal kırıklığı yaşar, eğitimli gençler yurt dışına gitme planları yaparken, suçsuz günahsız onca insan cezaevinde ömür tüketirken, muhalefete oy vermiş yurttaş mutsuz ve umutsuzken, onlara aylardır felaket senaryoları anlatan muhteremler mavi halı üzerinde hatıra pozu verip, her şey olağanmış gibi davranabiliyor. Hakikaten tahammül etmek çok zor bu figürlere, çok zor. Yakında afili kürsü konuşmaları da başlar, şöyle nutuk attı, lafı böyle gediğine koydu, peh ki peh… Kayısı, çiğ köfte ve künefe günleri… ah hadi hayırlısı.

Bazı hatipler kürsüye fırlıyor: ‘Bizi halk bunun için mi buraya gönderdi?’ diye soruyorlardı. Ben ise içimden: ‘Hadi bunlar halkın kendilerini buraya niçin gönderdiğini pek bilmiyorlar, acaba halk biliyor mu bunları niçin gönderdiğini’ diye düşünüyordum. Sonra yine dışarı çıkıp çay, kahve, gazoz içiyorduk… Herkes de içtiğine göre demek ki bizi buraya biraz da bunun için göndermişlerdi… Üstelik o kadar da ucuzdu ki… On kişiye ısmarlasan iki buçuğu geçmiyordu… (Çetin Altan, Ben Milletvekili İken)

Unutmadan, ‘geliyor gelmekte olan’ ve ‘az kaldı’ afyonlarından sonra muhalefet, uyuşturulmaya teşne olanlar için yeni bir afyon keşfetti: Erken seçim olur! Bir sonraki yazının konusu…

Yazı önerisi: Seçim sonucunu sırıtarak karşılamayanlardan, Boğaziçi hocası sevgili Mine Eder Hoca’nın yazısı. Canım Mine Hoca, eline sağlık.


Apsny News

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu