Politika

Sarhoştum, Kasımpaşa’daydım… – Diken


BEHZAT ŞAHİN

@behzatsahin7

Meyhane turuna cuma ve cumartesi akşamları çıkmayı sevmiyorum. Hem kalabalıkta yeterince gözlem yapıp not alınamıyor, hem de zaten meşgul işletmeciyi, personeli oyalamak istemiyorum. Ama bu kez hafta içi fırsat bulamadım, cumartesi gününe kaldım.

Sokağa bakan camların tamamı siyah filmle kaplı, içeriyi görmek mümkün değil. Tahmin ettiğim gibi, içerisi tıklım tıklım ve gelenlerin tamamı erkek. Boş masa yok, bari boş bir sandalyeye ilişeyim derken girişin sağındaki ikinci masada oturanlar kalktı. 


Durak 2, Kasımpaşa Kasap Zekeriya Sokak’ta.

Dört kişilik masanın üstü tuzlu fıstık kabukları ve at yarışı bültenleriyle kaplı. Görüş alanımdaki iki ekranda Samsunspor-Trabzonspor maçı oynanıyor. Sonradan fark ettim ki at yarışı veren kanal görüş açımın dışında, tepemdeki ekranda açık. Antalya yarışları koşuluyor.

Fıçı bira da tuzlu yer fıstığı da taze.

Nereye gittiğimi söylemeyi unuttum. Kasımpaşa Kasap Zekeriya Sokak’taki Durak 2’deyim. Bir arkadaşım önermiş, “Coşkun’a da selam söyle” demişti. Ama Coşkun’un selam alacak hali yok, mutfaktan çıkamıyor. Servise de tek başına genç bir arkadaş bakıyor. Hele bir soluklanayım, yoğunluk azalınca tanışırım nasıl olsa. 

Gelenek olduğu üzere önce bira söyledim. İki markanın klasik şişeleri ve mavi renkli olanın bir de fıçısı var. Fıçı ve az fıstık istedim, ikisi de taze geldi.

Salon çok büyük değil; sağlı sollu duvar kenarına dizili dörder kişilik dokuz masa var. Salonun sonunda mutfak, ondan önce de tek pisuvar, kullanılmayan bir klozet ve lavabonun bir arada olduğu tek gözlü tuvalet bulunuyor. Tuvaletle ilgili başka ne diyeyim, 40 kadar erkek kullanıyor sonuçta. Gerisini siz düşünün.

Herkes birbirini tanıyor

Müşterilerin tamamı semtin insanı, herkes birbirini tanıyor. Masalar arası şakalaşmalar, takılmalar gırla. Gördüğüm kadarıyla kozmopolit bir kitle, semtin insan profilinin büyük bölümü hakkında fikir veriyor. Gelen, boş bulduğu sandalyeye teklifsiz oturup dönen muhabbete ortak oluyor. Henüz benim masama oturan yok. 

Çaprazımda, beş kişinin oturduğu masadakilerden biri yükünü almış, arada taşkınlık yapıyor. Herkes olgunlukla “Tamam Atilla, olur Atilla” diyerek idare ediyor, bazen de tatlı sert uyarıyorlar.

Meze dolabı.

Birayı yarıladım, soluklandım. Rakıya geçeyim artık. 35’lik istedim genç garsondan. Sipariş için meze dolabının başına gittim, Coşkun beye de arkadaşımın selamını iletip amacımı söyledim. “Hiç sakıncası yok” dedi. Hâlâ yoğun, lafa tutmadan siparişimi verdim; yarımşar porsiyon barbunya pilaki, şakşuka (patlıcan diyorlar doğrudan), pırasa, yanında yoğurtla taze bakla, bir tane de kadınbudu köfte. 

Mekanın fotoğraflarını çekerken giriş kapısının solundaki masadan biri “Abi ben seni tanıyorum” dedi. Ben kendisini çıkartamadım, “Nereden?” diye sordum, “Meyhaneleri geziyorsun” dedi. Sevindim, yaptığım işin dikkate alınıyor olması hoşuma gitti. Masalarında yer yok, olsa çökerdim. Daha sonra muhabbet ederiz artık.

Mutfaktan salon genel.

Ben fotoğraf çekerken gelen iki beyefendi, benim masadaki boş sandalyelere karşılıklı oturdu. İyi ki, yoksa kendimi dışlanmış hissedecektim. Rakı söyledi onlar da. Muhabbetleri koyu, yancı görünmek istemediğim için, sadece “Afiyet olsun” deyip etrafı kesmeye devam ettim.

Girişten salon genel.

Duvarlarda müşteri masalarından çerçeveli kareler, siyah-beyaz eski Haliç fotoğrafları, ortadaki kirişte ise Atatürk’ün önünde yavru köpekle poz verdiği siyah-beyaz fotoğrafı asılı. 

Rakının tarihçesi panosunu pek sevdim. Daha önce görmedim sanırım.

A3 boyutundaki bir kağıda yazılı birkaç ‘Müessesemiz saat 01:00’de kapanıyordur’ uyarısı. Kim bilir neler yaşadılar? ‘Veresiye teklif etmeyiniz‘ ve ‘Lütfen dışarıdan yiyecek getirmeyiniz‘ uyarısıyla büyükçe bir ‘Rakının Tarihçesi‘ panosu da var ki ilk kez gördüm.

Mezeler bol kepçe

Porsiyonların yarımşarı bile o kadar bol ki tam söylesem ne olurdu acaba? Nereden bileyim böyle bol kepçe olduğunu. Masanın bana ait yarısı tabaklarla doldu. Niyetim olabildiğince fazla çeşit tatmaktı ama şimdi görgüsüz gibi duruyorum. 

Biraz görgüsüzce oldu ama donattım masayı. Karşımdaki sandalye boş kaldı mecburen.

Mezelerin hepsi lezzetli. Kadınbudu köfteyi ılık tercih ederdim, ama belki de ben soğuttum. Çünkü tabaklar peyderpey geldi. Fotoğraf çekmek için siparişlerimin tamamlanmasını bekledim.

Eyvah, sarhoş Atilla bey sandalyesinden düştü. Neyse ki sorun yok. Bir ara arkadaşı tuvalete sokup elini yüzünü yıkattı.

Önümdeki masadaki dört kişi, hesabı paylaşarak ödedi. Kişi başı 660 lira. Küçük de bir bahşiş topladılar. 

Nihayet masa komşularımın hararetli muhabbetler hafifledi de tanışabildik: Karşı çaprazımdaki beyefendi Adem Akocak (55). Bir şirkette yönetici. “Buralarda mı oturuyorsunuz?” soruma kısaca “250 senedir” diye cevap verdi. Ataları Kırım Tatarı imiş. Kalender, görmüş geçirmiş biri. Haftada dört beş kez gelirmiş.

Nihayet benim masama da oturan oldu. Solda Adem Bey, sağda Kemal Bey.

“Burası ben bildim bileli var. Çocukluktan beri geliyoruz. Güvenilir, tanıdığımız, bildiğimiz yer. O zaman gazoz mazoz tabii. İçki içmeye başladığımda buraya gelemedim. Ta ki babam içkiyi bırakıp buraya gelmez oluncaya kadar.”

Burası 2 olduğuna göre bir de 1 olmalı?

Vardı. Altı yedi sene önce kapandı. Eskiden tersane işçileri gelirdi oraya. Öğle paydosunda rakıya otururlar, paydos bitince de içlerinden biri çalışmaya gider, diğer 20 kişinin de kartlarını basardı.”

1920 JSGUS fabrika giriş-çıkış kart basma saati. Tersane işçileri öğlen oturdukları rakı masasından kalkmayıp günün kurbanına kartlarını bastırırlarmış. O da böyle bir cihaz olmalı.

Adem beyin bahsettiği, şimdiki gibi dijital sistemler değil tabii, mekanik bir sistemdi.

Yanımda oturan beyefendi de Kemal Kambur (52). Laz Kemal diye bilinirmiş. Rize kökenli, İstanbul doğumlu. Kasımpaşalı o da. 16 yaşından beri buraya gelirmiş.

“Her masanın sahibi vardı eskiden. Masayı başkasına vermeden önce gelip gelmeyecekleri öğrenilirdi. Masalar arası ikramlar olurdu. Kafası kıyak olanı dışarı atalım denmez burada, sahip çıkarız. Cız Hüseyin vardı, şimdi rahmetli oldu, 35’liği söyler, yanında dört erik, yarım saatte pıt pıt pıt içer, kalkar giderdi.”

Kemal bey de Adem bey de diğer masalarda oturanları tek tek tanıyor. Şimdiki işletmeci Coşkun bey, mutfakta yamak olarak başlamış. Ondan önce de bir Kemal bey varmış ki herkesi muma çevirir, taşkınlığa izin vermezmiş. Şimdi nerede?

“Yanda kuruyemişçi açtı. Bahşiş vermeyen yanardı” diyor gülerek. 

Kuruyemişçi Kemal bey, Durak 2’yi 15 yıl disiplinle işletmiş.

Sonra beni Kemal beyle tanıştırmaya götürdü. Kemal Kasım 57 yaşında. 12 yaşında mesleğe başlamış, 15’inde Kasımpaşa’ya gelmiş, 17’sinde de Durak 1’de işe girmiş. Duraklar iki ortağa aitmiş. 

“Durak 1’in patronlarından biri rahatsızlanınca devrettik, alanlar da disiplinli yapamayınca kaybettiler. Durak 2’de 15 sene patronluk yaptım. 12 sene önce Coşkun beye devredip Dostlar’ı devraldım. Yedi sene önce de bırakıp buraya geldim.”

Daha önce gitmiştim Dostlar’a. Eskiden 15’den fazla meyhane varmış bölgede, şimdi ikiye inmiş. Malûm nedenlerden. 

Herkes meyhanesini kolluyor

Masama döndüm. Masa arkadaşım Kemal bey, “Bu mekânda roman da yazılır film de çevrilir. Gerektiğinde herkes kendi servisini yapar. Kimse hesap bilmez, sormaz, isteyen kendi içkisini alır ama herkes hesabını tastamam öder” diyor kaldığı yerden devam ederek.

Nitekim aşçı, eşi hasta olduğu için bugün yokmuş. Coşkun beyi zora sokmamak için kimse ana yemek siparişi vermiyor. Haliyle ben de.

Mutfak yoğunluğu azaldı. Artık Coşkun beyle konuşma zamanı…

Coşkun Genç (43), 1998’de bulaşıkçı olarak çalışmaya başladığı mekânı 2018’de devralmış. 1974 tarihli ruhsatın sahibi Melek hanımla ortak. Dile kolay, 1974’ten beri. Pek konuşkan sayılmaz. Servise bakan genç arkadaşımız Samet Yayla da (17), Coşkun beyin yeğeni, hafta sonları yardıma geliyormuş. 

İşletmeci Coşkun Genç (ortada) aşçının mazereti nedeniyle mutfağa geçmiş, yeğeni Samet Yayla da (sağda) tek başına bütün salonu çekip çeviriyordu.

Ne mutfağın eksikliği, ne Samet’in tek başına yetişmeye çalıştığı servisi göze batıyor. Herkes hem birbirini, hem meyhanelerini kolluyor.

Masama döndüğümde, beni yazılarımdan tanıyan beyefendi yanımıza uğradı, kalkıyormuş. Burhan Güler (38), 10 yıldır müdavimi imiş buranın. 

“Sohbet edemedik” dedim,

“Sarhoştum, Kasımpaşa’daydım” dedi.

“Anlamadım” dedim,

“Ahmet Kaya” dedi, “Cinayet Saati.”

Mesajı çözdüğümde Burhan bey gitmişti. Attila İlhan’ın şiirinden Ahmet Kaya’nın o güzel bestesi ve  yorumu. Ne zamandır dinlememiştim. Daha önce “Şiir okumayı bıraktım” demiştim, yazarak aktarmamın sakıncası yok ama:

“Haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi

demirlemişti, eli kolu bağlıydı, ağlıyordu

dört bıçak çekip vurdular dört kişi

yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu”

diye başlayıp,

“(…) sarhoştum, Kasımpaşa’daydım

vapuru onlar vurdu, ben vurmadım

cinayeti kör bir kayıkçı gördü

ben vursam kendimi vuracaktım.”

diye biten… 

Kim bilir belki bir gün Burhan bey, ben, Deli Cafer, İsmail, Tayfur ve Şaşı, Kasımpaşa’da, bu meyhanede rakı masasına otururuz.

Gece yarısına doğru birkaç masa kaldık. Işıkların bir kısmı kapatıldı, ortam loşlaştı. Diğer masadakiler şarkı söylemeye başladı:

“Sen de bana aşıksııın, hem de deliler gibiii…”

Masa arkadaşlarım da kalktı. Ben kalkmak istemiyorum ama bir sonu olmalı bunun. Umarım duvardaki uyarıya riayet ediliyordur. 

Birinin bıraktığı yerden diğeri alıyor. Repertuar genellikle Müslüm Baba’dan. 

Gece yarısını geçtikten sonra hesabı istedim. Meyhanecinin de evi var. Hesap 1180 lira. Bira 90, 35’lik rakı 750, mezeler 100, beyin, dolmalar, enginar 150, paçanga 130, Arnavut ciğeri 200, ana yemeklerden köfte, et sote, kavurma 200-300 lira arası.

Ramazan, kandiller, dini bayramların birinci günü kapalı, diğer günler 13:00-01:00 arası servis veriyor. 

Ben çıkarken içerideki erkekler korosu ‘Aldırma gönül aldırma’yı söylüyordu.




Apsny News

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu