Politika

12 masalı, tek garsonlu, hesaplı meyhane


BEHZAT ŞAHİN

@behzatsahin7

Şiir ile arama mesafe koyalı çok oldu. Yanlış anlaşılmasın; yazar olarak değil okur olarak. Yazmak ne haddime… En son okul yıllarımda, karşı cinse kur yapmak için şiirden faydalanmaya çalışmıştım. Sesimi baritonlaştırmaya uğraşarak,  “Seni, anlatabilmek seni” derken hatırlıyorum kendimi, şimdi bile yüzüm kızarıyor. Dişisine kur yapan ova kurbağasının vıraklamasının bile benim o beyhude çabamdan daha anlamlı olduğunu erken fark ettim neyse ki. Muhtemelen İsmihan da ona şiir okumaya kalkmadığım için 20 yıldır hayat arkadaşım.

Peki şimdi nereden çıktı bu itiraf? Şöyle ki, Bodrum Gümüşlük’te yaşayan dostum Akif (Kurtuluş), İstanbul’a gelmiş. Gelmişken bir meyhane buluşması yapmadan olmaz. Akif şairdir, yazardır, hukukçudur, futbol yorumcusudur (İlgilisi bilir, Radikal Gazetesi’nde Erkan Goloğlu mahlasıyla yazardı. Yazılarını daha sonra ‘Söyleyince Ben Kötü Oluyorum‘ adıyla kitaplaştırdı), masa tenisçisidir, iyi turşu kurucusudur. Şiirleri konusunda sınıfta kalsam da romanları Mihman ve Ukde’yi bir solukta okudum. 

Akif ile Taksim’de buluştuk. Hedefimiz Okmeydanı’nda herhangi bir meyhane. Daha önce orada Yusuf’un Yeri’ne gitmiş, diğer birkaç mekânı da gözüme kestirmiştim. 

Küçük bir Okmeydanı turu atıp gideceğimiz yere karar vermeye çalışırken, oralardan olmadığımızı anlayan ‘lokal‘ bir beyefendi, yardımcı olmak için ne aradığımızı sordu. “Meyhane” dedik. “Daha hesaplıdır” dedi, Akcan’ı önerdi. Buradaki mekânların hepsi pek hesaplı, dahası ne olabilir ki? Nasıl olsa bizim için o ya da bu fark etmez, sokağın içindeki Akcan’a daldık.

Dışarıdan .

Dördü sekiz kişilik 12 masalı bir mekân. Henüz pek kalabalık değil, girişte cam kenarı ikinci masa müsait. Önden bira paylaştık, tek markanın tek çeşidi var. Biliyorum, muhabbet koyulaşınca ne gözlem yapmaya, ne not almaya fırsatım olacak. Hemen aktarayım:

Duvarda bir Atatürk portresi ve birkaç siyah beyaz fotoğraf var. Masa örtüleri kırmızı kareli, loş ışıkta hiç de fena durmuyor. Karşılıklı köşelerdeki iki televizyon ekranında Halk TV açık, sessizde. Fonda klasik saz eserleri çalıyor ama ses sisteminin zulmü altında. Tuvalet, iki alaturka kabinden müteşekkil ve bütün müşteriler erkek. Daha nasıl anlatayım?

Ekose masa örtüleriyle sıcak bir havası var.

Masamıza Turgut Bayşu bakıyor, diğer 11 masaya da. Tek garson. Karslı, 51 yaşında. 1986’dan beri meslekte, sahibinin devraldığı 2017 yılından beri de burada. Mekân kalabalıklaşınca anladık bize ayırdığı zamanın kıymetini, sonra ara ki bulasın Turgut Bey’i. 

Rakı zamanı… Neyse ki kendimizi biliyoruz, direkt 70’lik söyledik. Olmadı takviye yaparız.

Burada bir meyhaneci olarak parantez açayım. Dört kişi gelip bir 20’lik söylüyor. Sonra bir 20’lik, bir 20’lik, hatta bir 20’lik daha. Eşyanın tabiatına aykırı zaten, keser miydi bir 20’lik? Üstelik 20’lik, birim fiyatta en pahalı rakı. Söyleyin 70’liği, kalırsa arkanızdan ağlamaz. Ha, bir de dibine yaklaşmış şişeyi ‘doggy bag‘ yapmayın, karizmayı fena çizdiriyorsunuz. Kapa parantez.

Meze dolabında fazla çeşit yok.

Zaten çeşit az, dolaptaki bütün mezelerden yarımşar porsiyon istedik. Şakşuka, süzme yoğurt, kapya biber, barbunya pilaki. Pilakinin lezzeti şenlenmemiş, süzme yoğurt sıradan market yoğurdu, şakşuka lezzetli, közlenmiş kapya hazır.

Olan ne varsa istedik. Unuttukları lahana turşusunu söylemez olaydık.

Bir ara gözüm sesi kısılmış televizyondaki görüntülere ve geçen alt yazılara takıldı. Akif’ün gözü de salonun kendi bakış açısındaki diğer ekranda. Ekrandan Osman Kavala, Can Atalay ve Selahattin Demirtaş’ın değişik planlardaki arşiv görüntüleri geçiyor. “Behzat” diyor “Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman hukuk devleti olmadı. Ama artık kanun devleti bile değil.” Kadehini uzatıyor, “Hadi akıl sağlımıza. Bunu kaybetmememiz lazım.” 

Akif ile hasret giderdik.

Tokuşturuyoruz. “Lafın bana bitmemiş gibi geldi” diyorum. Kaldığı yerden devam ediyor: “Eğer kanun devleti olsaydı, değil bu üçü, üç yüzlercesi bugün dışarda olurdu.” 

İçeri giren beyefendi biz dahil bütün müşterilerin elini sıktıktan sonra mutfağın yanı başındaki kasaya geçti. Patron olmalı. .

Kazım Işık (67), Sivaslı. 50 yılı aşkın zamandır Okmeydanı’nda. Buralar dutlukmuş ilk geldiğinde. 25 yıllık meyhaneci.

Aşağıdaki Erciyes benimdi. Mal sahibi ile anlaşamayınca 2017 yılında burayı devraldım. Ama artık bırakmayı düşünüyorum, bu iş bitti. Yaz ortasında domates 50 lira. Dükkânı çevirsek yeter diye bakıyoruz.”

Masaya dönünce fark ettim ki meze dolabındakilerden lahana turşusu gelmemiş. Gelen turşuyu tadınca belki de kasıtlı olarak vermediklerini düşündük. Bir turşu bu kadar mı kötü olur? Ucuz bakkal turşusu olmalı.

Akif, çok sevdiğim turşusunu nasıl kurduğunu yaparak gösterdi.

Turşu bahsi açılmışken, Akif bir turşu kurar, yeme de yanında yat. Hatta neredeyse sekiz yıldır servis ettiğimiz, en beğenilen mezelerimizden vişne turşusunu Akif’in formülüyle kuruyoruz. 

Bu da Akif’in tarifi ile yaptığımız vişne turşusu.

Hikâye şöyle: Bodrum’a gittiğimde Akif’e uğramıştım. Rakı ikram etti. Yanına da erik turşusu çıkardı. O ne? Hayatımda bu kadar dengeli, lezzetli, zarif bir erik turşusu yememiştim. Bende bir heyecan, “Hemen bize öğretmen lâzım.” Yazılı formülü yok, göz kararı. Bir de artık erik zamanı değildi. Sözünü aldım, ertesi sene erik zamanı geldi, Haliç’teki Cibalikapı’nın mutfağında elleriyle turşuyu kurdu, olgunlaşma sürecinde ne yapmamız gerektiğini anlatıp Bodrum’a döndü. Hazır zamanıyken aynı formülle biz de kiraz ve vişne turşusu kurduk. Bir ay sonra erik turşusunu açtık, muhteşem. Ardından kiraz… Enfes. Birkaç gün sonra da sıra vişneye geldi. Anlatılır gibi değil. Üçünü de tepsiye koyduk, bir süre sonra vişne, diğerlerinin pabucunu dama attı. 

Mutfakta Süleyman Güngör (solda), salonda Turgut Bayşu var.

Ankaragücü-Beşiktaş maçının başlamasına yakın, mekân iyice kalabalıklaştı. Turgut Bey masadan masaya koşturuyor. Bir ara yakalayıp köfte sipariş ettik. Sac kavurmayı sipariş edebilmemiz maçın ikinci yarısını buldu. Güzeldi ama. Mutfakta Süleyman Güngör var. İlkokuldan beri meslekte. Tek başına iyi yetişiyor hani.

70’liği devirdik ama birer kadeh daha gideri var. “Gel” dedim, “Yusuf’un Yeri’nde içelim onu da.” 

Buradaki hesabımız 1750 lira. Bira 80, 35’lik rakı 600, mezeler 50, köfte 250, sac kavurma 250 lira. Yılbaşı hariç her gün açık, 12:00-24:00 saatlerinde hizmet veriyor. 

Buraya kadar gelmişken Yusuf’un Yeri’nde meyhane pilavı yemeden olmazdı. Birer kadeh de burada parlattık.

Yusuf’un Yeri az ilerde. Nefis meyhane pilavı yaparlar. Birer duble rakı, Aslan Baş usta mangalın üstünde demlendirdiği meyhane pilavını hemen koydu önümüze zaten, bir de cacık… Sil baştan yapmak içimizden geçmedi değil hani de geç oldu. Ama, ne muhabbetli bir akşamdı. 


Apsny News

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu