Politika

Göbeğinizin size söylediği bir şeyler var!


MESUDE ERŞAN

@mesudersan

[email protected]

Diyetisyen Elvan Odabaşı geçtiğimiz günlerde cesur bir çıkış yaptı ve “Buyurun karşınızda şahane göbeğim” diyerek göbeğinin fotoğrafını paylaştı. Babasının kanser süreci, deprem, seçimlerin de etkisiyle son dokuz ayda, altı kilo almıştı. Odabaşı, “Huzursuz insan sendromunun göstergesi göbek” diyor.

Elvan Odabaşı

Küçük ya da büyük göbek, o kadar çok ve her yaştan insanın bedeninin bir parçası ki. Hayatımıza girince, sevmesek de göndermek zor. İçeri çekmekle gitmiyor! Beslenmenin etkisi önemli ama mesele tabaktan ibaret değil. Hayata bakışımızdan, etrafımızı kuşatan siyasi iklime kadar pek çok faktör göbeği büyütüyor. Göbekten kurtulmak belki zor ama tabii ki olanaksız değil. Önce bir durup, yediğimizi gözden geçirmek, kendimizi dinlemek, etrafımıza bakmak ve anlamak gerekiyor.

Odabaşı’na göre göbek aslında ‘bir şeyler söylüyor’. Diken sordu, Odabaşı yanıtladı:

Öncelikle sizi samimi itirafınız için tebrik ediyorum. Bunu yapabilecek başka diyetisyen var mı emin değilim açıkçası. Peki ama neden göbeğinizi ‘hedef’ seçtiniz?

Aslında bu mevzu bir gün Instagram’da bir takipçinin yorumundan kaynaklı oldu. Yani hiç bir zaman beden görüntüsünü kamufle eden veya teşhir eden bir birey olmadım. Bu konuda şöyle bir mesleki hassasiyetim var. Özellikle de ‘öncesi-sonrası fotoğrafları’yla beden provokasyonunun yapılmasının ve beslenme uzmanlarının ve spor eğitmenlerinin kendi bedenleri üzerinden motivasyon başlığı altında beden teşhiri yaparak toplumun beden imajı kaygısını artırmasını oldukça sağlıksız buluyorum. Gelelim bana yapılan yoruma. ‘Eee sizde kiloluymuşsunuz, yakından gördüm bayağı karnınız var ve hatta oldukça gürbüzsünüz’ diye bir yorum gelmişti. Bu yorum tabii beni duygusal olarak çok etkilemese de aslında bunun bir mobbing olduğunu fark ettim. Ve hepimiz böyle cümlelere ne kadar çok maruz kalıyoruz düşünün. Maruz kalmayı bir kenara bırakalım. Ben her gün onlarca danışanıma beden görüntüleri üzerinden kendileriyle ilgili kullandıkları ve aslında ‘sözlü şiddet’ olan ifadelerini değiştirmelerini istiyorum. İnanın bu problem daha da derinleşiyor. Bunun için önlem almamız gerekiyor. Çünkü özellikle yeni nesil gerçekten bedeninden çok mutsuz ve hatta umutsuz. Bu sebeple kendini toplumda izole ediyor. Sanal dünyada yarattığı karakterler ile kendini varlığını bedeninden ötede bir yerde ilan ediyor. Tamam dijital dönüşümü önemsiyorum ama yeni neslin varlığını kamufle edecek bir yapıya dönüşmesini istemiyorum. Çocuklarımız kendilerini sevmiyor, beğenmiyor başka bedenler istiyor. Olmuyorsa kendini ‘filtreliyor’.

Benim göbeğimi, gerçeğimi göstermeye gelince… Ben de kilo alabiliyorum, hastalanabiliyorum, üzülüyorum, başarısız oluyorum, vazgeçiyorum, aldanıyorum, aldatılıyorum, isyan ediyorum, hastalanıyorum, ekonomik krizlerden toplumsal sorunlardan siyasetin ağır dilinden etkileniyorum, kadının varoluşuna yapılan bu sistemli saldırıdan şikayetçiyim diye göbeğimle karşınıza çıktım.

Az kilo alınsa da göbeğe mi gidiyor? Bana mı öyle geliyor acaba?

Danışanlarıma anlattığım gibi size de anlatayım. Hani burnumuzda soluduğumuz anlar vardır ya… İçinde öfke, çaresizlik, umutsuzluk, karamsarlık olan anlar…  İşte bu anlar karın çevrenizde konumlanıyor.  Bağırsak düzeninizi bozuyor. Kortizol (vücudun strese gösterdiği tepkiyle ilişkili hormon) salgılamanızı artırıyor. Uykunuzu kaçırıp melatonin salgılamanız düşüyor. Sonuç, canınız burnunda hayatta sizi su üstünde tutmaya çalışan aslında boğulmanızı engelleyen bir can simidi görüntüsü! Ben bu tip bir yağlanmayı danışanımda gördüğümde, ‘anlat bakalım başından neler geçti?’ diyorum.

Altı saatten az uyumak, hareketsiz yaşam tarzı, öğünleri çiğnemeden yutmak, her gün düzenli dışkılamamak, telefonlardan gelen mavi beyaz ışığa (özellikle akşam 21.00’den sonra) çok fazla maruz kalmak, sık sık, düşük kalorili diyetler yapmak ve bırakmak. Ve yukarıda da anlattığım gibi, yaşadığınız coğrafya sık sık anksiyete yaşatıyorsa net göbekleniyorsunuz.

Demek ki göbeğimiz aslında bir şeyler söylüyor…

Evet. ‘Canım sıkkın, canım hiç bir şey istemiyor, canımdan bezdim’ gibi cümlelerimiz var ya…  Bunun içinde işte ‘can’ diye bir ‘karakter’imiz var, ilkel benliğimiz. O tam da karnımızda yaşıyor. Yani bağırsaklarımızda. Onun için hayatınızın ruhsal, zihinsel ve sosyal dalgalanmalarını, hepsini göbeğinizden takip edebilirsiniz. Bunun nedeni bağırsaklarınız aslında. Bağırsak ve beyin arasında muhteşem bir iletişim var. Neyse fikriniz, kaygınız, hassasiyetiniz bağırsaktaki zikri o oluyor. ‘Huzursuz bağırsak sendromu’ (kişinin uzun süre hareketsiz kalınan istirahat durumunda veya uykuya dalma sırasında bacaklarda ortaya çıkan derin, rahatsız edici his) vardır. Ben bu tanımlamayı ‘huzursuz insan sendromu’ olarak aktarıyorum. Bu sendromun net göstergesi göbeğimiz. Bence göbek,  bir yönüyle de topluca yaşadığımız sosyal adaletsizliğin, baskının da bir ifadesi.

Bizim göbek olarak gördüğümüz şişkinlik karın içinde nasıl?

Bizim göbek olarak gördüğümüz şişkinlik bazen gerçekten sadece bir hava olayı gibi yani gaz bulutu gibi düşünebilirsiniz. Bu şekilde olanlar, genelde hızlı konuşan, hızlı yemek yiyen, gün boyunca masa başında çalışan, beslenme konusunda oldukça takıntılı davranış sergileyen plaza insanları. Akşam saatinde işten çıkarken ya fermuarlar açılıyor ya kemerler rahatlatılıyor ya da düğmeler patlıyor. Çünkü gün ne olursa olsun 7/24 stresli geçiyor. Elbette içi yağ dokusu olan bir göbek. Burada kronikleşmiş stres, düzensiz bir beslenme modeli, hareketsiz yaşam, düzensiz uyku, çeşit çeşit denenmiş diyet listeleri, çokça diyetisyen geçmişi ve umutsuz bir diyet insanı yatıyor.

‘400-500 kalorilik kahveler ergenlerin göbeği büyütüyor’

Hangi yaşta olursa olsun, göbeklenmek sorun mudur?

Evet, her yaşta göbeklenebiliriz. Ama karın çevresi yağlanmasını en çok önemsediğim ve hızla müdahale etmeye çalıştığım grup adölesan (ergen) çağı çocuklarımız. Yani ergen Z kuşağı. Yeni kuşak ne yazık ki karın, göğüs ve sırt çevresinden yağlanıyor. Bu yağlanma cinsiyet hormonlarını olumsuz etkiliyor. Erken ergenlik, genital organların gelişiminde yaşanabilecek olumsuzluklara sebebiyet veriyor. Özellikle erkek çocuklarının ergenlik dönemine karın çevresinde toplanan yağlanmayla girmesi, hem genital organın gelişimini olumsuz etkiliyor hem de testosteron salınımını azaltıp östrojen salınımını arttırıyor. Böylece daha fazla insülin salgılanmasına yol açıyor. Sonuç şeker ve kafein bağımlısı yeni bir nesil.  Bu nesilde sorunumuz gazlı içeceklerden öte. Hatta zamanında kola için yapılan uyarıların daha onda biri kadar bile koşulmayan ancak hızla büyüyen bir bağımlılıktan bahsediyorum. Yeni nesil kahve zincirlerinin içinde geçirdikleri süre içerisinde şeker, kafein ve yağ ile dolu ortalama 400-500 kalorilik kahvelerini içerek yağlanıyorlar. Bu tüketim tahminimizden çok fazla.

Kadın ve erkek için sağlıklı bel çevresi nedir?

Ben çok fazla ölçü birimi üzerinden konuşmayı sevmiyorum. Çünkü beden kompozisyonu bu memlekette oldukça değişkenlik gösteriyor. Daha çok lokalize yağlanmanın değerlendirilmesini, uzman tarafından medikal olarak değerlendirilmesini tavsiye ediyorum. Diğer türlü bu ölçüler ancak kozmetik ve modadan öteye geçmiyor.

Kadınların göbeklenmesiyle, erkeklerinki arasında fark var mı?

Elbette var. Hatta yaratılışımız yani dünyaya geliş şeklimizle başlıyor bu fark. Biz kadınlar erkeklerden daha fazla yağ oranıyla dünyaya geliyoruz. Çünkü östrojen salgılamak için tasarlandık. Bunun için yağa ihtiyacımız var ama makul ve mantıklı bir oranda. Şunu net söyleyebilirim, karın çevresini kastan bir duvara dönüştüren sevgili hemcinslerimizin en büyük ihaneti östrojene yani dişil tarafımıza oluyor. Karın kası yaratılış tasarımımızda yok. Sıkı ve formda bir karın elbette mümkün ama lütfen kas yaparken dişiliğinizi gözden çıkarmayın!

Aldığımız kilolar göbek dışında, en çok hangi bölgelerde toplanıyor?

Aldığı kiloları tüm bedenine eşit olarak dağıtanlar da var. Bu bedenler total yağ ağırlıklarının fazlalığını görüntüde çok güzel gizlerler. Sadece karın, sırt ve göğüs çevresinde toplayanlar var ki bu grup en çok endişelendiğin grup. Çünkü hangi hastalığı söylerseniz hepsinin riski en çok bu grupta.  Şeker, kalp, kanser, depresyon, karaciğer hastalıkları, mide-bağırsak hastalıkları ve dahası. Bir de kalça çevresinde yağlanması olanlar var. Sanırım bu yağlanma dünyada artık popüler. Dişiliğini karnında yok eden kadınlara, büyük kalçalar ve büyük göğüsler ile yeni bir beden tanımlandı. Kalça çevresindeki yağlanmanın sağlık açısından çok da bir riski yok. Ancak bu yağlanma erkekte varsa bol bol östrojen salgılamasına sebebiyet veriyor. Başka bir deyişle kalçası büyüyen erkekler dikkat etsin, testosteron seviyeleri bu yağlanmayla düşüyor!

‘Sadece tabaktan değil, hayattan da beslenmeyi öğrenmeliyiz’

Kilo vermek göbeği küçültmek için yetmiyor bazen. Göbek neden direniyor?

Çünkü sorunun ne olduğunu anlamanı istiyor. Çünkü refah içinde yaşa istiyor. 8 saat uyu dinlen, 8 saat çalış- üret,  8 saat yaşa, beslen, kendine bak diyor! Ama ne yazık ki uyku 6 saatin altında kalıyor, çalışma saatleri 12 saatin üzerine çıkıyor. O aradığımız ‘yaşamak’ denilen yüce bilgeliğe ulaşılamıyor. Kilo vermek onun için göbeği küçültmüyor. Çünkü göbek için sadece tabaktan değil hayattan da beslenmeyi ve bu beslenmeyi dengeli bir şekilde yönetmeyi bilmelisiniz.

Faktörlerin bazılarını 40 yıl düşünsem aklıma gelmez? Göbeklenmeye nasıl zemin hazırlıyorlar?

Göbek meselesi büyük bir pazar yaratsa da inanın önce göbekler yaratıldı. Bu sanayi devrimiyle başladı. Sanayi devrimi sonrasında aktif yaşamdan 700 kalori çalındı. Yerine arabalar, asansörler, yürüyen merdivenler, ev işlerinde yardımcı olan hatta tüm sorumluluğu alan cihazlar ve dahası hayatımıza girdi. Her gün eksi 700 kalori bakiye ile milenyuma ortalama 10-15 kg yağ fazlalığı ile giren bizler bu dönemlerde diyet listeleri, kitapları, egzersiz kasetleri, çayları, hapları ve dahasıyla tanıştık. Son 30 yıldır bu sektör her gün çözüme ulaşmamak adına yani pazarın içerisinde kalıcı obezitesi olan bir tüketici olarak kalman için çözümsüz çözümler üretmeye devam ediyor. Dünya göbek patinajı çekiyor. Çünkü bu patinaj büyük bir endüstriye dönüştürüldü.

Bazı yaşlar, dönemler (menopoz gibi) göbeği çağırıyor mu?

Kesinlikle. Menopoz karın çevresinde yağlanmaya sebebiyet veriyor. Çünkü uykuya yatacak yumurtalıklarımız için bir sıcak yorgan lazım. Menopoz göbeklerinizi sevin ama mevcut sahip olduğunuz beden ağırlığının yüzde 5’inden de yukarıya çıkmasın.

Glutensiz beslenmenin, bol protein almanın, karbonhidratı azaltmanın vs. göbek inceltici etkisi var mı?

Elbette bunların hepsi çözümün bir parçası ama reçete kişiye özel hatta kişinin göbeğine özel tasarlanmalı. Bol protein değil, yeterli protein. Hiç karbonhidrat değil yeterli ve akıllı karbonhidrat. Glutensiz bir yaşam değil, bir geçiş süreci olarak belki dönemsel tercih. Ama artık ‘glutensiz yaşam provakasyonu’ndan sıkıldım. Bu diyet pazarını 11 kat büyüttü. Bireyler sağlıklı beslenmeyi artık glutensiz beslenme olarak algılıyorlar. Glutensiz beslenebilmek için 3 kat daha fazla para harcıyorlar.

Bir paylaşımınızda ‘çünkü kirlendi dünya’ diyorsunuz ya… Dünyanın kirlenmesinin sonuçlarından biri göbeklenmemiz ve gitmeye direnen göbekler mi oldu sahiden?

Evet dünya kirlendi! Gıdaların, insanların, çevrenin toksik yükü arttı. Bu toksisite maruziyeti daha çok yağ stoklamamıza ve hatta stokların enflamasyon üretmesine sebebiyet veriyor. Sonuç otoimmün (bağışıklık sistemi) hastalıkların hızla artışı.

Hangi hormonların göbeklenmeye etkisi var?

İnsülin, kortizol, tiroid ve cinsiyet hormonları. Cinsiyet hormonlarınızı lütfen takip edin. Bunlardaki değişim beden kompozisyonunda yağlanmayı artırıyor.

Tabağınızdakileri ‘görerek’ yiyin!

Örneğin stres hormonu kortizol göbeği nasıl şişiriyor?

Kortizol insülin hormonunun çok yakın arkadaşı. Yüksek oranda salgılanırsa,  insüline, ‘sen de benimle salgılan’ diyor. Bol bol karbonhidrat tüketmeye yönlendiriyor.

Uyku önemli. Ama göbekle ilişkisi olduğunu hiç düşünmemiştim…

Melatonin yetersizliği de ne yazık ki yağlanmaya sebebiyet veriyor. Az ve kalitesiz uyku melatonin salgılamasını olumsuz etkiliyor. Bu durum kortizol, insülin salgılanmasını artırırken, serotonin salgılanmasını azaltıyor. Sonuç daha çok iştah. Hayat da tabak da doyuramıyor. Ama sanırım tüm oyun tam da böyle insanlar olalım diye dizayn edilmiş. Ben büyük bir uyanışa ihtiyacımız olduğuna inanıyor ve bunun için elimden gelen her şeyi yapıyorum.

Bir postunuzda ‘iyi ilişkiler’in göbeklenme üzerindeki olumlu etkisinden söz ettiniz. Nasıl oluyor bu?

Ah ne zor artık ilişki yönetmek… Çünkü empatik taraflarımız köreldi. Bağlanmak ve güvenmek dediğimiz muhteşem, oksitosin salgılatan duyguların açlığını hepimiz çekiyoruz. Aşkın, dostluğun, arkadaşlığın, birlikteliğin verdiği o muhteşem haz hayattan eksilince yerine haz veren yiyecekler, içecekler ve kimyasallara yönelen bir yeni toplum oluştu.

Son soru, göbeklenmemek için önerileriniz ne?

*Hayattan beslenmeyi öğrenmemiz şart

*Yüksek farkındalıkla bir yaşam sürelim

*Yemek yerken gerçekten yemek yiyelim

*Tabağınızdaki gıdaların sizin tarafınızdan görülmeye ihtiyacı var. Görünmediğini anlayınca, göbeğinizde görünür oluyor. Afiyetle, şükürle ve keyifle tabağınızdaki gıdaları görerek ve gerçekten tadarak yemeğe gayret edin.




Apsny News

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu