Kültür&Sanat

Luciano Pavarotti yaşasaydı 90’ıncı doğum gününü kutlayacaktı



Belki, kesin bir kanıt olmasa da,  Luciano Pavarotti olmasaydı, dünyanın dört bir yanındaki dinleyiciler bir Andrea Bocelli ya da Il Volo için alkış tutamazdı. Çünkü Modena’lı tenor, büyük sesi, “sahneyi kavrama” yeteneği ve popüler müzik dünyasından önemli iş birlikleri sayesinde operayı pop dünyasına taşıdı.

“Lucianone” hayranları hâlâ onu böyle sevgiyle adlandırıyor. 12 Ekim 1935’te Modena’da doğdu. Dünyaya fırıncı bir babanın oğlu olarak geldi; küçük yaşta babasıyla kilise korosunda şarkı söyleyerek müziğe adım attı. Operada ilk çıkışını 1961 yılında Reggio Emilia’da Rodolfo rolüyle La Bohème operasında yaparak büyük bir kariyerin kapılarını açtı. Güçlü ses rengi ve ışıldayan tınısı, onun kısa sürede uluslararası sahnede tanınmasını sağladı.

Onun için önemli dönüm noktalarından biri, soprano Joan Sutherland ile tanışması oldu; bu ilişki, vokal tekniğini geliştirmesinde büyük rol oynadı. 1965’te Milano’daki La Scala’da sahne aldı; 1968’de New York’taki Metropolitan Opera’daki tutkulu yorumlarıyla dinleyiciler üzerinde derin izler bıraktı.

Pavarotti’nun asıl zirvesi 1990’larda geldi. İtalyan futbol dünyasının gözü önünde, Nessun dorma aryası dünya çapında yayınlanarak efsaneleşti. Aynı dönemde Üç Tenor konseri (Pavarotti, Placido Domingo ve José Carreras ile) büyük bir başarıya dönüştü ve en çok satan klasik albümler arasında yer aldı.

Ama Pavarotti yalnızca klasik müziğin bir ismi değildi; o, müzik elçisi gibiydi. Pop ve rock dünyasından sanatçılarla, Bono (U2), Zucchero gibi, iş birlikleri yaptı, açık hava konserleri düzenledi. Pavarotti & Friends gibi yardım konserleriyle toplumsal projelere katkı sundu. Farklı müzik türleri arasındaki sınırları aşma yeteneği, operayı daha geniş bir dinleyici kitlesine ulaştırdı.

Pavarotti’nin mirası derin: 100 milyondan fazla albüm satışı, dünyanın en çok sahne çağrısı yapılan opera sanatçılarından biri olması (165 perde çağrısı) ve en çok satan klasik albüm rekoru gibi başarılarla. nepsi onun karizmasını ve sesinin gücünü gösteriyor.

2007’de aramızdan ayrıldı; ama 18 yıl sonra bile adı hâlâ güçlü bir şekilde yankılanıyor; re akorları, sahnedeki varlığı ve insani yönüyle. Modena’daki evi bugün bir müze, ve kurduğu vakıf kültürü, eğitimi ve dayanışmayı desteklemeye devam ediyor.  Tıpkı onun isteyeceği gibi.


Apsny News

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu